1. Giriş
Müge Gülmez Korkmaz, Gurbet Gözde Engin
Adalete erişim kavramı, üzerinde anlaşılmış net bir tanımı olmamakla birlikte sosyal devlet anlayışı ile paralel gelişmiş olup, hem yargı organlarının etkin bir erişilebilirliğe sahip olmasını hem de temel hakların önündeki engellerin kaldırılarak somut olay adaletinin gerçek anlamda sağlanmasını ifade etmektedir.1 Bu bağlamda adalete erişim, kişilerin bir yargı merciine başvuru imkanının olmasına ek olarak, yargılamanın makul sürede gerçekleşmesi ve en az masrafla hak öznesinin adalete erişiminin sağlanmasını da içerir. Adalete erişim kavramı, teknik anlamda uluslararası metinlerde geçen “mahkemeye erişim hakkını” kapsamakla birlikte, bu dar bir tanım olarak kabul edilip, insan hakları temelli yaklaşımlar adalete erişimin önündeki engellerin kaldırılması ve hak öznelerinin “güçlendirilmesini” de tanıma dahil eder.2
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi, Avrupa Konseyi’ne üye devletler tarafından 4 Kasım 1950 tarihinde imzalanmıştır. Sözleşme, Türkiye tarafından 4 Kasım 1950’de imzalanmış ve 18 Mayıs 1954’te onaylanmıştır. Sözleşmeci Devletlerin yükümlülüklerini yerine getirmesini sağlamak için İnsan Hakları Avrupa Komisyonu, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi olmak üzere üç ayrı organ kurulmuştur. Türkiye, 1959 yılında kurulan İnsan Hakları Avrupa Mahkemesine bireysel başvuru hakkını 1987’de ve Mahkemenin zorunlu yargı yetkisini 1990’da kabul etmiştir. İç hukukta gerekli düzenlemelerin yapılmış olması ve Anayasa madde 90 göndermesiyle, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesinin kararları Türkiye açısından bağlayıcıdır. Mahkeme, yapılmış olan başvurular ile ilgili her yıl düzenli olarak istatistik paylaşmaktadır. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM)3 tarafından 1959 – 2019 yılları arasında ülkelerdeki hak ihlalleri ile ilgili yayınlanan rapora göre Türkiye, en az bir ihlal bulunan 3224 karar sayısı ile en fazla ihlal tespit edilen ülke konumundadır. Bu ihlallerin içerisinde; 932 ihlal kararıyla adil yargılanma hakkı ilk sırada, 771 ihlal kararıyla özgürlük ve güvenlik hakkı ikinci sırada, 607 ihlal kararıyla yargılama süresinin uzunluğu ise üçüncü sırada yer almaktadır.4
Anayasanın 10. maddesinde düzenlenen kanun önünde eşitlik ilkesi ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin (İHAS) 14. maddesinde düzenlenen ayrımcılık yasağı, aynı durumda olan kişilere aynı, farklı durumda olan kişilere farklı muamele yapılmasını gerektirir. Şekli eşitlik olarak nitelenen bu yaklaşım, kişilerin sahip olduğu kimliklerden ve bunlara dair süregelen ayrımcı tutumlardan kopuk, bireysel çözüm önerileri geliştirmesinden dolayı eleştirilmiştir.
Bu eleştirilerin bir sonucu olarak, mevcut eşitsizlikleri gidermeye dönük çözüm önerileri geliştiren maddi eşitlik kavramı Yüksek Mahkemelerin (AYM ve İHAM) içtihatlarında da tutarlık kazanmıştır. Tarihsel olarak dezavantajlı kimliklere sahip kişiler açısından eşit bir kanuni düzenleme ya da uygulama her zaman gerçek bir eşitliğe neden olmamaktadır. Bu bağlamda, Anayasa Mahkemesi (AYM) ve İHAM içtihatları ayrımcılığın önlenmesi açısından devletlerin aktif ve müdahaleci olma zorunluluğuna dikkat çekmektedir.5
Bu çalışma, adalete ve sosyal haklara erişim noktasında bazı sorunlar yaşayan etnik temelde farklı toplumsal kesimler ve kesişimsel ayrımcılığın öznesi olan gruplara odaklanmakta, söz konusu kesimlerin adalete erişimi konusunda güncel durum ve gelişmeleri, adalete erişimde yaşanan zorlukları, bu zorlukların aşılması için getirilen çözüm önerilerini ve başarılı uygulama örneklerini incelemektedir. Bu rapor ile etnik temelde farklı toplumsal kesimlerin adalete erişimi konusunda uzman olan katılımcıların beklenti ve önerileri derlenerek politika yapım sürecine katkı sunulması amaçlanmıştır.
Rapor altı bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde katılımcıların adalete erişimi nasıl tanımladıkları analiz edilirken, ikinci bölümde etnik temelde farklı toplumsal kesimlerin ve kesişimsel ayrımcılığa maruz kalan grupların adalete erişimde karşılaştıkları problemlere odaklanılmıştır. Üçüncü bölümde, katılımcıların adalete erişime yönelik algıları, adalete güven ve adalete güvenin önündeki endişeler, adli çalışanlara güven, sivil toplum kuruluşlarının adalete erişimdeki yeri ve sivil toplum kuruluşlarına duyulan güven, verilen cezaların uygunluğu, yeterliliği, etkililiği, caydırıcılığı ve adli çalışanların kadın olmasının adalete erişimde ne gibi avantajlar veya dezavantajlar yaratacağı üzerine görüş ve değerlendirmelere yer verilmiştir. Dördüncü bölümde ise Türkiye’de pandemi sürecinin adalete erişime etkileri irdelenmiştir. Beşinci bölümde Türkiye’deki adalete erişim alanında katılımcıların gözlemlediği olumlu gelişmeler ve iyi uygulama örneklerini sunulurken, son bölümde ise katılımcıların beklenti ve önerileri yer almaktadır.
Metodoloji
Çalışma kapsamında Türkiye’de uzun yıllar sahada avukat, sivil toplum temsilcisi, akademisyen ve psikolog olarak çalışmış 34 kişi ile derinlemesine mülakat yapıldı. Yarı yapılandırılmış mülakat yöntemi ile yapılan görüşmelerden elde edilen bilgi ve veriler, yapılan çalıştay ve literatür taraması ile desteklenerek raporda yer aldı. Çalışmada sunulan bulgular, katılımcıların görüş ve algılarına dair genel bir değerlendirme yapmayı değil, etnik temelde farklı toplumsal kesimlerin adalete erişimi konusunda öne çıkan başlıklarda bir görüş sunmayı amaçlamaktadır. Bu doğrultuda, aşağıdaki tabloda da belirtildiği üzere çalışmayı keşif çalışması ve nitel araştırma olmak üzere iki temel aşamada yürüttük:
1 Meral Sungurtekin Özkan, “Anayasal Şikayet ve Adalete Erişim”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 16, Özel Sayı 2014, s. 399-410 (Basım Yılı: 2015)
2 Türkiye’de “Adalete Erişim”: Göstergeler ve Öneriler, Seda Kalem Berk, Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı, 2011.
3 Diğer bir kullanımı AİHM’dir.
4 Violations by Article and by State – 1959-2019, European Court of Human Rights, URL: https://www.echr.coe.int/Documents/Stats_violation_1959_2019_ENG.pdf
5 A.g.e.
1. Keşif Çalışması: Çalışmanın ilk evresinde aşağıdaki alanlarda önceden yapılan ilgili çalışmaları incelemek amacı ile bir keşif çalışması yürütüldü ve şu konulara odaklanıldı: (1) Adalete erişim kavramına yönelik algılar, (2) Adalete erişimde sahada karşılaşılan problemler, (3) Türkiye’de adalete erişim alanında iyi uygulama örnekleri ve olumlu gelişmeler, (4) COVID-19 Pandemisi ve adalete erişim, (5) Adalete erişime yönelik beklentiler ve öneriler. Bu evrede başlıca iki araç kullanıldı:
– Literatür taraması: Adalete erişim alanında Türkiye ve yurtdışında yapılan akademik çalışmalar derlendi ve analiz edildi.
– Ön görüşmeler & uzman çalıştayları: Mülakatlarda kullanılacak olan soru formunu hazırlamadan önce Türkiye’nin farklı bölgelerinden uzmanlarla yüz yüze ve çevrimiçi ön görüşmeler ve uzman çalıştayları gerçekleştirildi. Bu çalıştaylarda, etnik temelde farklı toplumsal kesimlerin adalete erişim alanında karşılaştıkları problemler, adalete erişime yönelik algılar, iyi uygulama örnekleri ve COVID-19 pandemi sürecinde etnik temelde farklı toplumsal kesimlerin adalete erişimi gibi konular hakkında tartışıldı. Mülakatlarda kullanılacak soru formu bu çalışmalar sonucunda belirlendi.
2. Nitel araştırma: Nitel araştırma kapsamında, etnik temelde farklı toplumsal kesimlerin adalete erişimi alanında çalışan uzmanlara (avukatlar, sivil toplum temsilcileri, akademisyenler, psikologlar vb.) adalete erişimi nasıl tanımladıkları, etnik temelde farklı toplumsal kesimlerin adalete erişiminde yaşanan sorunlar, adalete güven, COVID-19 pandemi sürecinin etnik temelde farklı toplumsal kesimlerin adalete erişimine etkisi, bu kesimin adalete erişimindeki olumlu gelişmeler ve iyi uygulama örnekleri ve son olarak beklenti ve önerileri soruldu.
Literatür taraması ve uzman çalıştaylarından faydalanılarak kapsamlı bir yarı yapılandırılmış görüşme formu hazırlandı.
Mülakat için katılımcılar Türkiye’de etnik temelde farklı toplumsal kesimlerin adalete erişimi alanında deneyim sahibi avukatlar, sivil toplum temsilcileri, akademisyenler, psikologlar, kamu çalışanları ve yazarlar arasından seçildi.
Saha çalışması süreci: Türkiye’den 34 katılımcıyla derinlemesine görüşmeler gerçekleştirildi. Katılımcılar Batman, Diyarbakır, Edirne, Hakkâri, İstanbul, İzmir, Mardin, Şanlıurfa ve Tunceli şehirlerinde görev yapmaktaydılar (Bkz. Tablo 2).
Katılımcıların seçiminde kartopu örnekleme yöntemi kullanıldı ve görüşmeler COVID-19 pandemi süreci nedeniyle kısmen yüz yüze kısmen internet üzerinden yapıldı.
Derinlemesine görüşmeler 40 ila 120 dakika arasında sürdü ve Eylül 2020 ile Eylül 2021 arasında tamamlandı. Görüşmeler Kamusal Politika ve Demokrasi Derneği’nden (PODEM) iki, Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü’nden (DİSA) bir araştırmacının katılımı ile gerçekleştirildi. Tüm katılımcılar, araştırma projesi konusunda bilgilendirildi, sözlü rızaları önceden alındı ve tüm görüşmeler Kişisel Verileri Koruma Kanunu kuralları çerçevesinde anonim olarak saklandı.
2. Araştırma Bulguları
1. Adalete Erişim Kavramı
Etnik temelde farklı toplumsal kesimler alanında uzman olan katılımcılarla yapılan görüşmelerde öncelikle adalete erişimin ne olduğu ve adalete erişim dendiğinde akıllarına neler geldiği soruldu. Katılımcıların büyük çoğunluğu adalete erişimi (1) kolay, hızlı, etkili, adil ve en az masrafla hukuk mekanizmalarına erişim olarak tanımladı.
“Herkesin, insan hakları ve adaletten taviz vermeden en hızlı, kolay, etkili ve en az masraflı uygun mekanizmaları kullanarak ihtiyaç buldukları çözümlere ulaşmaları. İnsan hakları
ve adaletten taviz vermeden, en etkili ve en az masraflı uygun hukuki mekanizmaları kullanmamız.” (E9, Akademisyen, Diyarbakır)
Katılımcılar ikinci olarak adalete erişimi tek bir olgu üzerinden değerlendirmek yerine bütünsel bir (2) süreç olarak ele almanın önemini vurguladılar. Adalete erişimi, yargı organlarına başvurmadan önceki aşama ile başlayan ve sürecin sonucunda toplumun adalet duygusunda bıraktığı etkiye kadar uzanan bir süreç olarak görülmesi gerekliliği vurgulandı.
“Türkiye’de gerekli adli makamlar ve uygulayıcılar tarafından sadece hukuk organlarına başvurma ve ulaşma olarak algılanmakta. Ancak adalete erişim sadece bunları ifade etmez; bir bütün olarak tüm yargı ve başvuru organlarına başvurmadaki sınırlamaların kaldırılmasını ve bir başvuru için gereken bütün yol ve yöntem konusunda gerekli kişi ve kuruluşlara ulaşmanın da yolunu açar.” (E2, Avukat, Hakkâri)
“Bence adalete erişim bir süreç meselesi. Tek bir olay ve olgu üzerinden adalete erişimi tanımlamak eksik kalır. Bu nedenle adalete erişim için kişilerin hak arama özgürlüğü önünde görünen ve görünmeyen engellerin olmama hali diyebilirim. Adalete erişim aynı zamanda kişinin adaletin gerçekleştiğine dair kişisel olarak bir tatmin olma duygusunu da kapsar. Bu aynı zamanda toplumun adalet duygusunu da tatmin etmeli ve adalete inancı pekiştirmeli.” (E7, Avukat, Diyarbakır)
Üçüncü olarak katılımcılar tarafından (3) uluslararası yargı kurumları ve özellikle İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin (İHAM) Türkiye’de adalete erişim alanındaki kritik rolünün altı çizildi. Türkiye’de adalete erişimde iç hukuk ile sonuç alınamadığı durumlarda İHAM’ın sıklıkla başvurulan bir üst mahkeme olduğu dile getirildi.
“Türkiye’de adalet erişim deyince aklıma uluslararası sözleşmeler geliyor, çünkü ülkede halledemeyeceğim meseleyi İHAM gibi yerlerde aradığım ve hakkıma kavuşabildiğim aklıma geliyor.” (E19, Avukat, Mardin)
“Adalete erişim Türkiye’de İHAM olmuş. İHAM’dan beklenti var. Başka bir yerden beklenti kalmadı yani. İşte yerel mahkeme, Anayasa Mahkemesi veya diğer üst mahkemelerden herhangi bir vatandaşın doğru dürüst bir beklentisi kalmadı diye düşünüyorum.” (E10, Avukat, Batman)
Son olarak, yukarıdaki en sık bahsedilen konular dışında katılımcılarımızın adalete erişim dendiğinde akıllarına gelen kavramları şu şekilde sıralayabiliriz:
“İfa ettiğim görevden dolayı aklıma ilk ‘avukat’ geliyor. ‘‘Avukat vatandaşın elinden tutar onu adalete ulaştırır” diye bir söz var. Adalete erişim derken bu söz hep gözümün önünde canlanır.’’ (E11, Avukat, Batman)
“Hukuki anlamda kendimi güvende hissediyor olmam. Adalete erişim güven duymam gereken bir alan.” (E33, Avukat, İzmir)
2. Etnik Temelde Farklı Toplumsal Kesimlerin Adalete Erişimde Yaşadığı Problemler
Katılımcılarla yapılan görüşmelerde etnik temelli farklı toplumsal kesimlerin adalete erişimde yaşadıkları temel problemlerin anlaşılması hedeflendi. Bu sebeple katılımcılara etnik temelde farklı toplumsal kesimlerin adalete erişimde yaşadıkları engellerin ve en önemli üç problemin neler olduğu soruldu. Katılımcıların en çok üzerinde durduğu başlıklar: 1) bağımsızlık ve tarafsızlık 2) ekonomik problemler 3) bilgiye erişim 4) cezasızlık oldu.
Bağımsızlık ve tarafsızlık meselesinden bahseden katılımcıların gündeme getirdiği ilk konu liyakat sorunu oldu. Ekonomik yetersizlik, eğitim ve bilgi eksikliğinin liyakat sorununu giderek daha da körüklediği dile getirildi. Hukuk önünde ayrımcılık ise en sık gündeme gelen ikinci başlık oldu. Katılımcılar zaman zaman hukukun herkese aynı şekilde işlemediğini ve kişilerin ayrımcılığa maruz kaldığını dile getirdi.
“Yargının bağımsızlığı ve liyakat meselesi. Günden güne daha kötü oluyor liyakat meselesi.” (E16, Avukat, Mardin)
“İnsanların hukuk önünde ayrımcılığa uğraması, hukukun herkes için farklı işlemesi, yeterince ifade edilemeyen ve çözülemeyen sorunlarla çaresiz hissedilmesi.” (E30, Psikolog, Tunceli)
Literatürde hakkın kullanılmasının önündeki en büyük problemlerden biri olarak, ekonomik durumları iyi olmayan hak arayanların mahkemeye erişim noktasında dezavantajlı konumda olmaları ifade edilmektedir.6 Ekonomik problemlerin etnik temelde farklı toplumsal kesimlerin yaşadığı temel problemlerden biri olduğunu çeşitli istatistikler de göstermektedir. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK), Türkiye’yi 12 bölgeye ayırarak yaptığı hesaplamaya göre, 2019 yılında işsizlik oranı en yüksek bölge yüzde 22,4 ile Güneydoğu Anadolu, en düşük bölge yüzde 8,4 ile Batı Karadeniz olarak belirlendi.7 Ayrıca TRC2 Bölgesi (Diyarbakır – Şanlıurfa) bazında yapılan bir araştırmanın raporunda şu tespitlere yer verilmiştir:
“Türkiye’de ve TRC2 Bölgesinde kayıt dışı istihdam yıllar itibariyle düşme eğiliminde olmakla birlikte TRC2 Bölgesi kayıt dışı istihdam oranları Türkiye ortalamasının oldukça üstündedir. 2006 yılında toplam istihdamın %73,2’si’i kayıt dışı iken 2017 yılı itibariyle bu oran %62’ye kadar gerilemiş olmakla beraber TRC2 Bölgesindeki kayıt dışı istihdam oranın Türkiye ortalamasının çok üzerinde olması, bu konuda bölgeye uygun politikaların geliştirilmesi gerektiğinin göstergesidir.”8
Katılımcılar da benzer şekilde ekonomik problemleri adalete erişimin önündeki bir diğer önemli sorun olarak dile getirdi.
“Alım gücü düşük kesimler. Kürt toplumunun bir kesiminde ekonomik geçim zor. Kadınlar da öyle Türkiye’de. Yasalarda eşit dense bile, uygulamada kadın ve Kürt iseniz iki kez eşit olamıyorsunuz.” (E5, Sivil Toplum Temsilcisi, Diyarbakır)
“Romanlarda yoksulluğa dayanan bir yaşam biçimi yaygın. Yıllarca göçmüş oldukları için eğitim seviyesi eksik kalmış, zanaatla uğraşmak zorunda kalınmış. Bir yoksulluk döngüsü ve kültürü oluşmuş ve aşılması zor davranışlar yerleşmiş.” (E21, Sivil Toplum Temsilcisi, Edirne)
Bilgiye erişim ise üçüncü olarak en çok bahsedilen problem oldu. Bilgiye erişim probleminden söz eden katılımcılar bu kategorinin içerisinde bilgiye erişimin önündeki temel engeller olan dil bariyeri, eğitime erişim ve adli personellerde eğitim eksikliğine de vurgu yaptılar.
“Çalıştığım alanlarda özellikle bölgede yaşayan dezavantajlı kadınlar ve çocukların anadilinin resmi dilden farklı olması bu sorunu besleyen en önemli faktör. Bir diğer önemli nokta ise hukuk terminolojisi üzerinden adalete erişim hakkına başvurma zorunluluğu – Türkçe bilememe veya tam hakim olamama durumunda- adalete erişim hakkı sınırlandırılmaktadır. Ayrıca adalete erişim hakkında, adalet mekanizmalarına başvuru için gerekli bilgilere ulaşamama gibi sorunlarla sıkça karşılaşılmaktadır.” (E2, Avukat, Hakkâri)
“Vatandaşın bilgi birikiminin az olması ve bu sebeple yanlış kararlar alması ve yanlış yönlendirilmesi hak kaybına sebep oluyor.” (E10, Avukat, Batman)
“Romanlar, Abdallar, Domlar gibi eski zanaat göçebeleri toplumsal tabakalaşma içerisinde sosyal ve ekonomik sermaye bileşimi itibarıyla en dezavantajlı gruplar arasında yer alıyorlar. Hak talebinin meşruiyetini ve yargı kurumları nezdinde yürütülebilmesi bir dizi kaynağa erişimle bağlantılı. (…) Eğitime erişme düzeyleri Türkiye ortalamasının altında olan bu gruplar hukuksal mekanizmaları işletirken sürekli dezavantajlılık hallerini yeniden üretiyorlar.” (E18, Akademisyen, İstanbul)
Eğitime erişim noktasında bölgeler arasındaki fırsat eşitsizliğinin sonuçlarına dair en somut örneklerden biri ülke genelinde gerçekleştirilen sınavlarda bölge bazında gösterilen başarılar olduğu söylenmektedir. Birçok raporda sınavda gösterilen başarının bölgeye göre sıralamasında Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi en düşük düzeyde başarılı olan iki bölgedir (Bkz. Tablo 3).9
6 Gökhan Çayan, 2016, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/981932
7 TÜİK İşgücü İstatistikleri, 2019.
8 TRC2 (Diyarbakır-Şanlıurfa) Bölgesi İstihdam ve İşgücü Piyasası Raporu, Karacadağ Kalkınma Ajansı, 2018.
9 Yılmaz Sarıer, “Ortaöğretime Giriş Sınavları (OKS-SBS) ve PISA Sonuçları Işığında Eğitimde Fırsat Eşitliğinin Değerlendirilmesi”, MEB, 2009
Ancak bu rakamlar içerisinde Romanlar veya Romanlar gibi yaşayan toplulukların oranının bilinmediği ifade edilmektedir.11 Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) Türkiye’de eğitime erişime dair gruplara göre ayrıştırılmış veri toplanmadığını ve bu nedenle Roman çocukların “okula kaydolmama, geç kaydolma, devamsızlık veya okul terki” gibi durumların hangi düzeyde olduğuna dair bilginin mevcut olmadığını belirtmiştir.12 UNICEF’e göre, Romanlar ve Romanlar gibi yaşayan grupların çocukları okula kayıt oranının en düşük olduğu gruplar arasında yerini korumaktadır.13
Katılımcıların da bahsettiği üzere, bilgiye erişimin önündeki bir diğer engel olan anadilde hak arama sorunu, hak arayanların resmî kurumlarla ve yargı organlarıyla ilişkilerinde resmi dili hiç veya yeterince bilmemeleri sebebiyle ortaya çıkan önemli sorunlardan biri olarak ortaya çıkmaktadır.14 Hak arayanın başvurduğu ilk mercilerin iletişim kurmada eksik kalması, taraflar arasında kurulacak güven ilişkisini zedeleyebilmekte ve hak arayanların zorluk çekmesine sebebiyet verebilmektedir.15
Güncel hukuk eğitimine eleştiri yönelten katılımcılar ise, avukat, hâkim ve savcıların hukuk eğitiminin iyileştirilmesi gerektiğini vurgulamışlardır.
“Avukatlar da yanlış yönlendirmelerle adalete erişim çabasını engelleyebiliyor. Örnek vermek gerekirse, özel üniversitelerde okuyan avukatların nitelikli hukuk eğitimi almadan avukatlığa başlamaları adalete erişimi engelliyor.” (E10, Avukat, Batman)
Cezasızlık ise katılımcıların en sık bahsettiği dördüncü sorun oldu. Katılımcıların bazıları hem farklı bir toplumsal kesimden hem de kadın olmanın birden fazla dezavantajlı grubun üyesi olmak demek olduğunu ve hem farklı bir toplumsal kesime mensup olmakla ilgili hem de cinsiyet temelli olarak iki kat fazla ayrımcılığa uğrayabildiklerini ifade ettiler. Bu durum ‘çoklu ayrımcılık’ veya ‘kesişen ayrımcılık’ olarak ifade edilmektedir.16 Örneğin, dini inancı ve etnik kökeni farklı olan biri, maruz kaldığı ayrımcı muameleyi hem dini inancı yüzünden hem de etnik kökeni üzerinden yaşıyor olabilir.
“Yasalarda eşit dese bile, uygulamada, kadın ve Kürt iseniz iki kez eşit olamıyorsunuz. Toplumsal eşitlik skalasında bu fark açılmaya devam ediyor. Adalet herkes için yansız ve eşit olmalı. Kadın veya Kürt kadını iseniz, adalet saraylarında memurun ayrımına maruz kalabiliyorsunuz: şiddet gördüğünüzde, boşanma davalarında ya da işinizde eşitsizliğe uğradığınızda.” (E17, Akademisyen, Mardin)
Türkçe konuşamayan ya da yeteri kadar konuşamayan Kürt kadınların, kamusal alanda var olmaları ve iş bulabilmeleri oldukça zor olabilmektedir ve bu zorluk eğitim ve istihdam arasındaki yakın ilişkiden kaynaklanmaktadır.17 18 TUİK 2014-2019 istatistiklerine göre; 2014 yılında Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranının en düşük olduğu bölge %16,2 ile Güneydoğu Anadolu Bölgesidir. Genel olarak kadınların işgücüne katılım oranlarının artmasıyla birlikte bölgede de bir artış gözlenmiş ve 2019 yılında bu oran %23,6 ya yükselmiştir.19 Fakat bölgeler arasındaki sıralamada yıllar içerisinde herhangi bir değişiklik bulunmamaktadır. Benzer bir durum kadın istihdam oranında da yaşanmış, 2014 yılında %14,2 ile son sırada olan Güneydoğu Anadolu Bölgesi 2019 yılında belirli bir artış söz konusu olmasına rağmen bölge %18,1 kadın istihdam oranı ile yine son sırada yer almaktadır.20
Benzer şekilde, LGBTİ+’lar ile ilgili konuşan bir katılımcı ayrımcılığa maruz kalma korkusunun adalete erişimin önünde bir engel teşkil ettiğini vurguladı.
“Adalete erişim sırasında cinsel yönelim, cinsiyet kimliği ve etnik kimliği nedeniyle ayrımcılığa maruz kalmaktan korkmak da adalete erişimi olumsuz etkileyen faktörler arasında. Örneğin cinsel yönelim veya cinsiyet kimliğinin teşhir edilmesi, haklıyken ve mağdurken kalıp yargılardan ötürü kendini savunmaya iten suçlayıcı tavırların sergilenmesi, anayasanın eşitlik maddesinin cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ibarelerini içermemesi ve bundan kaynaklı kanunlarda ve mevzuatlarda ayrımcılık yasağının LGBTİ+ kapsayıcı olmaması.” (E23, Sivil Toplum Temsilcisi, Tunceli)
Bu ifade literatürde de yerini alan ‘suç korkusu’ kavramı ile özdeşleşmektedir. Suç korkusu, bir kişinin hayatı boyunca bir suçun mağduru olabileceğinden korku duyması ve bu korkunun esiri haline gelmesidir.21 Suç korkusunda kişi aslında suçtan daha çok, kendisine karşı bir suç işlenmesi olasılığından korkmaktadır.
Son olarak, adli kolluk ve idari kolluğun birbirinden ayrılmamış olması katılımcıların en çok bahsettiği bir diğer sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’de idari kolluk ve adli kolluk faaliyeti aynı teşkilat tarafından yerine getirilmektedir. Amaçsal olarak birbirinden ayrılan idari ve adli kolluğun görevleri birbirinden farklıdır. İdari kolluk kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve korumakla yükümlüyken adli kolluk kamu düzenini bozan eylemler olduğunda, suçluyu ve suç delillerini araştırmak, bulmak ve gerekli adli mercilere teslim etmekle görevlidir. Dolayısıyla katılımcılar idari ve adli kolluk ayrımının, suçların kovuşturulması bakımından önemli olduğunu vurguladılar.
“Özellikle adli kolluk sisteminin ayrı olmaması çok büyük eksiklik. Adli kolluğun olmaması ciddi anlamda adil yargılama ilkesini zedeleyen bir durumdur. Suç sırasında yakalayan ve sorguyu yapan aynı kişi veya kolluk olması sorun yaratıyor. Yargılamanın başından itibaren sakatlanması demek bu. (E13, Avukat, Batman)
3. Adalete Erişime Yönelik Algılar
Bu bölümde adalete erişimde teknik altyapı, verimlilik, adalete güven, sivil toplum kuruluşlarına güven, verilen cezalara yönelik tutumlar, adli personellerin kadın olması, kamu kurumları tarafından paylaşılan veriler ile ilgili algı ve görüşler incelendi.
İlk olarak, katılımcılara göre, Türkiye’de adalete erişimde teknik altyapının yeterli olup olmadığı, teknik altyapıda ne gibi eksikliklerin olduğu, alt yapının geliştirilmesi için neler yapılabileceği analiz edildi. Katılımcıların bir kısmı Türkiye’de teknik altyapının adliye personelleri, T.C. Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi (CİMER) ve internet altyapısı ile güçlü ve ileride olduğunu vurguladı. Teknik alt yapının yetersiz olduğunu düşünen katılımcılar ise, daha etkin bir uygulama alanı adına teknik altyapının geliştirilmesi için aşağıdaki önerileri dile getirdi:
“Türkiye’deki işleyişi ve uygulamayı yürüten yasal organların dezavantajlı kişilere yönelik kolay ulaşılabilir ve anlaşılabilir yol gösterici niteliği olan başvuru merkezlerinin yaygınlaştırılması büyük önem taşıyor. Bu başvuru merkezlerinde yeterli sayıda avukat istihdam edilerek bir başvurunun başından sonunda kadar başvurucuya bütün bir hukuki destek ve yardım imkanlarını sağlayarak başvurunun tamamlanmasına yönelik gerekli bir çalışmanın ve yasal düzenlemenin yapılması gerekiyor. Bu sayede yapılacak başvuruların doğru ve dürüst işlem ilkesi çerçevesinde, başvurucuya şeffaf bir şekilde tüm hukuki işlem ve eylem aktarılarak sürdürülmesi ve sonuçlandırılması adalete erişim hakkının tesisine yönelik büyük bir kazanım olacaktır.” (E2, Avukat, Hakkâri)
“Çocukların özellikle direkt erişebilecekleri bir uygulama veya telefon numarası yapılabilir. Mobil ekip kurulmalı. Selpak satan, dilendirilen vb. çocukların takibi yapılmalı. Mesela dilenen çocuk Suriyeli olursa hemen soruşturma yapılıyor ama Türkiyeli vatandaş ise aynısı yapılmıyor.” (E6, Avukat, Diyarbakır)
“Her mahkemenin bir internet sitesi olmalı ve biz bu mahkemelerde verilen bütün kararlara erişebilmeliyiz; nelere göre verilmiş bu kararlar vs. Her mahkemenin diğer mahkemenin kararlarını görebileceği bir mekanizma olmalı. Ortak bir zemin oluşturulabilir. Ve bu kararların herkes tarafından okunabileceğini görerek, hakimlerin daha itinalı ve duyarlı çalışabileceğini görebiliriz. Mahkemenin hangi argümanlarla çalıştığını görmek isterim.” (E9, Akademisyen, Diyarbakır)
Ayrıca, teknik altyapının sadece gerekli mekanizmaların ve personelin mevcudiyeti değil aynı zamanda adli personellerin ve vatandaşların eğitim kalitesinin ve adalete erişim mekanizmalarının toplumun her kesiminin rahatlıkla erişebileceği şekilde tasarlanmış olmasının önemi vurgulandı.
“Teknik altyapı hakkında en önemli şey eğitim. İlkokuldan üniversiteye kadar eğitim, vatandaş ve hukukçular için insan hakları ve genel olarak hukuk eğitimi. (E10, Avukat, Batman)
“Şikâyet alt yapısının etnik anadile duyarlı olup herkesin erişebileceği şekilde kolaylaşması gerek. Elinde telefonu veya akıllı telefonu olmayan kadın, uygulamadan veya numara arayarak dil desteği olmadığı için erişim sağlayamıyorsa teknik sorun var demektir. Bununla beraber bu teknik alt yapıyı işleten personelin etnik köken, inanç, dil, toplumsal cinsiyet hassasiyetlerini konu alan eğitimlerden düzenli geçmeleri gerek. Özellikle mağdur suçlayıcı dil kullanımı ve keyfi muamelenin önüne geçmek için de bunu yapanlara yaptırım uygulanmalı.” (E29, Psikolog, Tunceli)
Adalete erişimin verimliliği konusunda katılımcılardan gelen önerileri şu şekilde sıralamak mümkün: Adli yardımda uzmanlaşma, adli personelin ve vatandaşın daha iyi eğitilmesi, yargılama süresinin kısaltılması, tarafsız ve bağımsız yargı, adli kolluğun idari kolluktan ayrılması, yargı mensuplarının güvencelerinin arttırılması ve adli kurumların yerelleşmesi.
“Yargı mekanizması içinde bulunan avukat, savcı, hâkim ve adliye personelinin etkin soruşturma için daha iyi eğitilmesi. Örneğin, çocuk savcısı çocuk alanında uzmanlaşmalı. (E6, Avukat, Diyarbakır)
“Adalet bakanlığı ile barolar arasında sıkı bir iş birliği kurulmalı. Her bölgenin farklı bir hukuki sorunu olabilir ve Adalet Bakanlığının bu bölge ile direkt bağlantısı olursa daha kolay çözülebilir. Hukuki ihtiyaçlar haritası çıkarılmalı; nerede ne problem var ne türlü çalışmalar yapılabilir gibi.” (E9, Akademisyen, Diyarbakır)
Adalete erişim ve adalete güven kavramları çoğu zaman birbiriyle ilintili, biri diğerini tetikleyen ve kişilerin birine dair davranış biçimlerini bir diğeri üzerinden şekillendirdiği kavramlardır. Adalete güven konusunda belirli çekinceler yaşayanlar, adalete erişim konusunda isteksizlik içerisinde olabilmektedir. Benzer bir değerlendirme, T.C. Adalet Bakanlığı’nın açıklamış olduğu 2019-2023 yıllarına ait Stratejik Plan’da belirtilmektedir.22 Saha görüşmelerinde bazı katılımcılar bu ilişkiyi şu şekilde özetlemiştir:
“Kürt kökenli vatandaşların yargıya güveni ve adalete erişimi doğrudan birbiriyle bağlantılı aslında. Yargıya güvenmediği için yargısal mekanizmaları kullanmaya dair isteksizlik var. (E1, Avukat, Diyarbakır)
Araştırma kapsamında yapılan derinlemesine görüşmelerde katılımcıların adalete güven konusundaki fikirlerini ve adalete güvenleri önündeki temel endişeleri anlamak hedefler arasında yer aldı. Yapılan görüşmelerde adalete güvenin önündeki en büyük engelin tarafsız ve bağımsız yargı konusundaki güven problemi olduğu vurgulandı.
“Hukuka güvensizlik, hukukun bağımsız olmama durumu ve keyfiyetten ileri geliyor.’’ (E19, Avukat, Mardin)
Benzer bir şekilde Sosyal Demokrasi Vakfı’nın (SODEV) Haziran 2019 tarihinde 600 katılımcıyla yaptığı “Yargı Bağımsızlığı ve Yargıya Güven” anketinin sonuçlarına göre; katılımcıların %23,3’ü “Adalet denilince aklınıza ne geliyor?” sorusuna “Adaletsizlik” olarak yanıt vermiş, %17,7’si “Eşitlik”, %9,2’si de “Hukuk” olarak soruyu yanıtlamıştır. Katılımcıların %48,5’i yargının bağımsız olmadığını düşünmekte ve %41,6’sı yargıya güvenmemektedir.23 İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM) tarafından 1959 – 2019 yılları arasında ülkelerdeki hak ihlalleri ile ilgili yayımlanan rapora göre, 607 ihlal kararıyla yargılama süresinin uzunluğu yer almaktadır.24 Paralel olarak, adalete güvensizliği şeffaflık ve adaletin geç işlemesi ile bağdaştıran bir katılımcı tüm bunların adli mekanizmalara başvurudan çekinme gibi sonuçlar doğurabileceğini ifade etti:
“Öncelikle güvenilir bir sistem olmadığı için çoğu zaman adalete erişim için var olan sistemlere başvuru yapmayı dahi istemeyen kesimler olduğunu sık sık görüyorum. Onun dışında şeffaf olmaması ve geç işleyen bir sistem olduğu için pratik bulunmadığını gözlemliyorum.” (E34, Avukat, İzmir)
Cezasızlık ile yargıya güven arasındaki yakın ilişkiyi dile getiren bazı katılımcılar bu temel ilişkinin etnik temelde farklı toplumsal kesimler için yargıya başvurmada caydırıcı bir etken olduğunu ileri sürdü.
“Yargıya güven tartışması ve cezasızlık tartışması çok başat bir rol oynuyor. Yargıya güven, mahkemelerin ve yargı personellerinin olumsuz tavrı, temel hakların kullanımı sebebiyle haklarında yürütülen soruşturmalar, mağdur Kürt olduğunda bir türlü faillerin bulunmaması- cezasızlıktan kasıt tam da bu aslında- nefret suçlarının takipsizlikle sonuçlanması, faili kamu görevlileri olan dosyaların neredeyse tamamının cezasız kalması gibi birçok etmen Kürtlerde yargıya güvenmemeye sebep oluyor ve güvenmediği bir yargıya adalete erişmek için başvurmuyor.” (E1, Avukat, Diyarbakır)
“Türkiye yargı sistemi fail odaklı ve faile en düşük cezanın verilmesine dayalı. Bu adalet anlayışı suçların ve hak ihlallerinin önlenmesini sağlamakta yetersiz. Hatta bu yargı sisteminin oluşturduğu çıkmazlardan biri olarak cezasızlık politikaları da hem anayasanın eşitlik ilkesine aykırı hem de ayrımcılıklara zemin hazırlıyor. Adalete güvenin ve erişimin önündeki en büyük engellerden biri.” (E23, Sivil Toplum Temsilcisi, Tunceli)
Nefret suçu yasaları, belirli gruplara yönelik önyargıya dayalı saiklerle işlenmiş olan suçların temel suça oranla daha ağır cezalandırılmasını sağlayacak olan kanuni düzenlemelerdir. Nefret suçları temel iki unsura sahiptir: önyargılı bir saik ve ceza gerektiren bir temel suç.25 Farklı ülkelerde değişik düzenlemeler olmakla birlikte, birçok ülkede şiddet eylemleri suç kapsamına alınmıştır. Fakat nefret suçları ile ilgili düzenleme her ülkenin mevzuatında yer almamaktadır ve Türkiye de nefret suçu yasası olmayan ülkeler arasındadır. Literatürde de bahsedildiği üzere, gerekli kanuni düzenlemenin olması tek başına yeterli olmamakla birlikte –mevzuat ve uygulamanın paralellik içerisinde olması suçla mücadelede başat rol oynamaktadır- nefret suçlarına dair yasal düzenleme yapılmasının en azından failler üzerinde caydırıcı etki yaratacağı, mağdurlar özelinde ise yaşadığı toplumun ceza ve adalet sisteminin onları korumak üzerine çalıştığı algısını yaratacağı düşünülmektedir.26
Bir katılımcı, kendilerine ayrımcı tutum yöneleceği korkusunun etnik temelde farklı toplumsal kesimlerin yaşadıkları genel bir durum olduğunu ve bunun adalete güvenin önündeki temel sebeplerden biri olduğunu vurguladı:
“Yargıya güvenmemesinin gerekçeleri ise kendilerine yönelik ayrımcı saik güdüldüğünün düşünülmesi. O kadar çok duyarsın ki burada gitmiş bizi devlete şikâyet etmiş lafını.” (E1, Avukat, Diyarbakır)
Aynı katılımcı etnik temelde farklı toplumsal kesimlerin adalete erişimde karşılaştıkları problemlerden ikisi olan yoksulluk ve eğitimin, adalete güvensiz olma hali birleştiğinde farklı bir toplumsal gerçeklik sunduğunu belirtti:
“Tabi ki yoksulluk, eğitim vs. çok önemlidir bu konuda. Fakat İç Anadolu’da yaşayan yoksul bir insan ile Diyarbakır’da yaşayan yoksul bir insan açısından bir faktör olarak belirleyici rol değildir. Yoksulluğun burada daha fazla olması doğrudan etkiler adalete erişimi fakat İç Anadolu’da yaşayan yoksul ile farkı ortaya koymazsak işte o kesişimsel hali tanımlamamış oluruz. Burada yaşayan yoksul ile burada yaşamayan yoksul arasındaki fark tam da o adalete güven kavramında gizli bence. İç Anadolu’da yaşayan da adalete güvenmiyor olabilir ama farklı gerekçelerle. Bizim burada sorgulayacağımız şey eğer odak grup olarak etnik temelde ayrımcılık ise ortaya koymamız gereken şey tam da bu gerekçeler diye düşünüyorum.” (E1, Avukat, Diyarbakır)
Katılımcılarla yapılan derinlemesine mülakatlarda sivil toplum kuruluşlarına (STK) olan güvenin değerlendirilmesi istendi ve katılımcıların STK’lara olan güveninin yüksek olduğu gözlemlendi. Bunun en sık bahsedilen nedenleri arasında (1) tarafsız ve bağımsız olmaları, (2) toplumu bilinçlendirmeleri ve (3) etkin mücadele yürütebilmeleri sıralandı.
“Çoğuna güveniyorum çünkü bazı şeylerin dışında kalıp etkin bir muhalefeti STK’lar oluşturuyorlar. (E1, Avukat, Diyarbakır)
“Türkiye’de yaşanan olaylar neticesinde adilane olmayan yargı kararlarına karşı çok etkin, somut ve anlaşılır bir mücadele yürüttüklerini gözlüyorum. Bu konuda vatandaşlara gerçek ve doğru bilgiyi belli iletişim kanallarıyla sağladıklarını söyleyebilirim.” (E2, Avukat, Hakkâri)
“Sonuçları etkilemese de toplum bilgilendirmesi ve sivil baskıda etkili oluyor.” (E4, Yazar, İstanbul)
Sivil toplum kuruluşlarını eleştirdikleri noktaların başında ise konjonktüre göre konum almaları, farklı paydaşlarla ortaklık kuramamaları, ifade özgürlüklerinin az oluşu, personel azlığı ve maddi güçlerinin yetersizliği geliyor.
“Ortak bir anlayış geliştirmeleri zor. Ekonomik olarak zor durumda kalıyorlar, uzman bulamıyorlar ve ifade özgürlüğü meselesi de çalışmalarını zorluyor.” (E9, Akademisyen, Diyarbakır)
“Salt sivil toplumun adalete erişimde yetersiz kaldığını düşünüyorum. Maddi ve manevi güçleri çok yeterli değil. STK’larda çalışanlar çok az. Bazı dernekler iki üç kişi üzerinden yürüyor. Bu da adalete erişimi sekteye uğratıyor.” (E10, Avukat, Batman)
“Gönüllülük temelinde yapıyorlar, herhangi bir kazanç elde etmiyorlar, amaçları toplumun bir adım ilerleyebilmesi. Mağdurdan, ezilenden, baskı görenden daha çok adaletin bu şahıslar lehine tecelli edebilmesi için çalışan kurumlar.” (E14, Avukat, Batman)
Yargı mercileri tarafından sürdürülen davalar sonucunda verilen cezaların caydırıcılığı ile ilgili katılımcıların büyük çoğunluğu, cezalar genellikle istikrarlı olmadığından caydırıcılık etkisinin de az olduğu görüşünü dile getirdi. Cezaların caydırıcı olduğunu düşündüğünü söyleyen az sayıda katılımcı ise ıslah ettirme ve o suçun tekrarlanmaması adına geliştirilen çözüm mekanizmaları eksikliğinden dolayı caydırıcılığın da etkin işlemediğini vurguladı.
“İstikrarlı olmadığından caydırıcı değil. Özellikle, kadın cinayetleri, hayvan hakları veya çocuk haklarını düşündüğümüzde etkili olmuyor. Anayasa mahkemesinin verdiği kararı alt mahkeme bozabiliyor. Çelişkiler çok var. Benzer davalardan farklı sonuçlar ortaya çıkabiliyor.” (E33, Avukat, İzmir)
“Caydırıcı olduğunu düşünüyorum özellikle adli ve basit suçlarda ama ıslah ettirme, meslek edindirme, sosyolojik anlamda kökenine inme ve çözüm getirme yok. Suç için gerekli toplumsal düzenlemeler yapılmadığı için kişi tekrar tekrar o suçu işleyebiliyor, caydırıcılık yok.” (E14, Avukat, Batman)
Katılımcılara Türkiye’de adalete erişim sürecinde hakimler, savcılar, avukatlar, kolluk kuvvetleri
ve diğer adli çalışanları düşündüklerinde bu kişilerin kadın olmasının adalete erişim süreci üzerinde bir etkisi olup olmadığını ve etkili olduğunu düşündükleri alanlar var ise bunların neler olduğu da soruldu. Katılımcıların büyük çoğunluğu adli personellerin kadın olmasından ziyade mesleğini toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeterek icra eden personellerin yetişmiş olmasının önemini vurguladılar. Ancak kadınların da bu meslek gruplarında erkeklerle eşit bir şekilde, eşit ücret alarak eşit sayıda yer almasını desteklediklerini belirttiler. Adli personellerin toplumsal cinsiyet temelli bir bilinçle hareket etmeleri için eğitimin ve denetleme mekanizmalarının işlevsel olmasının önemine de değinildi. Katılımcılar ayrıca adli personellerin kadın olmasının özellikle kadına ve çocuğa yönelik şiddet davalarında daha etkili olabileceğini eklediler.
“Cinsiyet temelinde yaklaşmak doğru değil, ilkeler önemli. Liyakat önemli, birtakım sınavlardan geçmesi doğru olandır. Sonrasında da eğitim, kesinlikle eğitim almaları gerekiyor hem görev süreci içinde hem de görevden önce. İdamı soruyorum mesela, cinsiyetler arasında bir farklılık görmüyorum. Kadınlar olursa daha iyi olur mu, emin değilim. İnsanların cinsiyetine bırakılmayacak bir konu.” (E9, Akademisyen, Diyarbakır)
“Kadın ağır ceza hakimleri var, herkese kök söktürüyor. Bize (avukatlara) dosya göstermiyorlar. Kadın avukatı salonundan çıkaran kadın hakimler gördüm. Mesele sistem meselesi, cinsiyet çok etkili değil.” (E2, Avukat, Hakkâri)
“Evet, tüm bu kişilerin kadın olması olumlu bir etki yaratabilir. Ama tek başına kadın olmak da yeterli değil. Kadının kalıp yargıları ve bulunduğu pozisyonda görevini kötüye kullanıp kullanmadığı asıl belirleyici olan. Öte yandan kadınların bu görevlerde yer almalarının kriteri olumlu etki yaratma ihtimalleri olmamalı elbette. Bu meslek gruplarında kadınlar erkeklerle eşit olarak her hâlükârda yer alabilmeli.” (E22, Sivil Toplum Temsilcisi, Edirne)
Kamu kurumları tarafından paylaşılan raporlarda verilerin işlenmesi, analizi ve paylaşımı konusundaki genel görüşler, verilere ulaşmada herhangi bir zorluk yaşanıp yaşanmadığı ve eğer zorluk varsa hangi verilere ulaşmada zorluk yaşandığı araştırma kapsamında değerlendirildi. Katılımcıların büyük çoğunluğu belirli alanlarda verilere ulaşmanın zor olduğunu, bu verilerin eksik olabildiğini ve tarafsız yorumlanmadığını belirtti. Ulaşmakta zorluk yaşanan veri alanları, kadınların il bazında intihar oranları, Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) ile atanan kişilerin kaçıncı sırada oldukları, öğrencilerin Eğitim Bilişim Ağı’na (EBA) erişim oranları, koruma tedbirine rağmen öldürülen kadın ve LGBTİ+ sayısı, ceza evine girenlerin yaşam koşulları ile ilgili veriler olarak dile getirildi.
“Kamu kurumları tarafından paylaşılan raporlarda eksik veri girişi yapıldığı kanısındayım. Veri analizinde verilerin yorumlanmasının taraflı olduğunu düşünüyorum. Veri yorumlama süreci genel olarak göreceli olduğundan sübjektif değerlendirmeye veya verilerin bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde yanlı analiz edilmesi riskini taşımaktadır.” (E12, Psikolog, Batman)
“Mesela KPSS sınavına giriyorsunuz, notunuz belli sıranız belli ama atanan kişi kaçıncı sırada bunu bilemiyoruz. (…) Mesela EBA ya erişim konusunda durumları bilmiyoruz.” (E19, Avukat, Mardin)
“Mahkeme kararlarına ulaşmakta zorluk yaşıyorum, birçok mahkeme kararına ulaşmak ancak paralı üyelikle mümkün oluyor.” (E28, Avukat, Tunceli)
Katılımcıların veri paylaşım sisteminin geliştirilmesine yönelik verdikleri öneriler ise şunlar oldu: Sivil toplum ve kamu iş birliği, verilerin dijital platformlarda paylaşımı, verilerin ücretsiz paylaşımı, verilerin yorumlanmasında tarafsızlık ve kullanımı kolay ve verimli işleyen veri tabanlarının geliştirilmesi.
“Önerim ise bu konuda çok etkin faaliyet yürüten sivil toplum kuruluşları ve devlet organları arasında bir iş birliği sağlanarak ortak bir veri derlenmesi yapılarak ortak raporlama yapılması. Bu raporların da dijital yahut basılı kaynak olarak, ücretsiz bir şekilde insanların erişimine açılması lazım.” (E2, Avukat, Hakkâri)
“Verilere ulaşma sıkıntısından ziyade hangi verilerin hangi kurumdan elde edileceğine yönelik bir karmaşanın olduğunu düşünüyorum. Veri paylaşımı sisteminin gelişebilmesi için daha kullanışlı ve rafine bilgi verebilecek veri tabanlarının kullanılması gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca veri yorumlama sisteminin daha objektif olması sağlanmalıdır.” (E12, Psikolog, Batman)
4. COVID-19 Pandemisi ve Etnik Temelde Farklı Toplumsal Kesimlerin Adalete Erişimi
Türkiye’de pandemi sürecinde etnik temelde farklı toplumsal kesimlerin adalete erişimde karşılaştıkları problemler çalışma kapsamında ele alınan konulardan bir diğeri oldu. Katılımcıların değindiği problemler, hukuk dosyalarının durması, işsizliğin artması, adalete erişim sürecinin uzaması, dezavantajlı grupların adalete erişim ihtiyaçlarının artması, kadına karşı şiddet vakalarının artması, yargılanma ve tutukluluk süreçlerinin uzaması ve özellikle işçilerin gereken sosyal desteği alamamaları yönünde oldu.
“Adalet çok ciddi bir ihtiyaç, çok hayati ve günlük yaşamın tam merkezinde olan bir şey. Pandemi döneminde önem sırası kayboldu. Adalet çok gerilere ötelendi, işler yürümedi. Örneğin işçi alacağını almak için dava açtı, hem pandemide çalışamıyor hem de adli süreç ilerlemiyor. Dezavantajlı grupların adalete erişimde yaşadığı sıkıntılar pandemide çok arttı.” (E11, Avukat, Batman)
“Bu kesimin çoğu sokak ekonomisi ile hayatlarını idame ediyorlar; seyyar satıcılık, kağıt toplayıcılığı, ev temizliği, müzik gibi günübirlik işlerle. Pandemide hepsi işini, aşını kaybetti. Çok az kişi 1000 TL aldı. Eğitimde ise, çoğunun internet ve bilgisayarı yok. Bu yüzden EBA’ya erişim yok. Yaşam alanları dar. Çocuklar çok kardeş, kim nasıl yapacak? Evlerde tamamen sosyal dram var, kadına şiddet arttı, kadının ekonomik özgürlüğü daha da azaldı.” (E21, Sivil Toplum Temsilcisi, Edirne)
“LGBTİ+’ların ve kadınların evde daha fazla vakit geçirmeleri nedeniyle aile içi şiddete daha fazla maruz kalmaları ve kolluk, savcılık gibi mercilere sokağa çıkma yasakları sebebiyle erişememeleri. LGBTİ+’ların veya diğer kırılgan grupların çok büyük bir kısmının güvencesiz çalışıyor olması nedeniyle ekonomik olarak zorlanmaları sonucu eve bağımlı hale gelmesi gelmesi ve önceliklerinin değişmesi.” (E24, Avukat, Tunceli)
Mahpus bireylerin COVID-19 salgını sürecinde yaşadıkları mağduriyete değinen bir katılımcı şunları aktardı:
“Toplumdaki diğer bireylerden daha dezavantajlı olan grup, hiç şüphe yok ki cezaevlerindeki mahpuslar. Mahpusların koşullarının dışarıdaki insanlar gibi olmaması, hastaneye ve sağlık haklarına ulaşmakta sıkıntı çekmeleri, COVID-19 pandemisi sürecinde onlar açısından daha riskli sonuçlar ortaya çıkarabilmekte, yaşamı onlar için daha zor kılabilmektedir. Dolayısıyla yaşam hakkı, sağlık hakkı gibi temel insani haklarının garanti altına alınması veya korunması noktasında çok sıkıntılı süreçler yaşadıklarından bahsedebiliriz.” (E3, Avukat, Diyarbakır)
COVID-19 pandemisinin çocuk hak mağduriyetleri üzerine konuşan katılımcılar, çocukların yüz yüze eğitimde olmalarının adalet mekanizmalarına erişmelerindeki önemine ve pandemi sürecindeki yoksulluk artışının çocuk üzerindeki etkilerine vurgu yaptı:
“Pandemi sürecinde adliyeye yansıyan çocuk hak mağduriyetleri vaka sayısının hayli düştüğünü gördük. Aslında istismar azalmadı, adalete erişimde sıkıntı arttı. Çocukların adalet mekanizmalarına erişiminde okulların olması çok önemli. Zira okul dönemlerinde rehber öğretmenler çocukların şikayetlerini bize ve adli mercilere yansıtabiliyor. Ya da çocuk okuldaki arkadaşına anlatıyor, arkadaşı da sınıf öğretmenine, rehber öğretmene anlatabiliyor.” (E6, Avukat, Diyarbakır)
“Çocuklar ve gençler özelinde, evde yeterli kaynak ve güvenli alan olmayabilir. Çocukların okul ortamında iyisi ve kötüsüyle gözetim altında olması değerli. Roman çocuklar geride kalabiliyor. Çocuklar için ciddi bir boşluktu. Sınıflarını geçseler bile, yoksulluk etkiliyor. Genç evlilikler artıyor.” (E32, Kamu Çalışanı, İzmir)
Son olarak, iki katılımcı etnik temelde farklı toplumsal kesimlerin mevcut durumda yaşadıkları problemlerin COVID-19 salgını süreci ile bir bağlantısı olmadığını savundu:
“Adalete erişim alanında gözlemlediğim aksaklıklar ile COVID-19 pandemisi arasında doğrudan bir bağlantı kurmuyorum.” (E18, Akademisyen, İstanbul)
“Bu süreçteki problemlerin pandemi öncesinde karşılaştıklarımızdan farklı olmadığını düşünüyorum. Gözden çıkarılabilecekleri ve yaşatılması gerekenleri düşünme biçimi pandemide de aynı şekilde işledi. Hayatı eve sığamayacak olanlar virüsten korunma imkanı bulamayarak çalıştılar.” (E26, Akademisyen, Tunceli)
5. Olumlu Gelişmeler ve Başarılı Uygulama Örnekleri
Gerçekleştirilen yarı yapılandırılmış derinlemesine görüşmelerde Türkiye’de adalete erişim alanında mevzuatta ve pratikte gözlemlenen olumlu gelişmelerin neler olduğu ve hangi uygulama örneklerinin olumlu sonuçlar yarattığının analiz edilmesi hedeflendi. Otuz dört kişiden yedisi olumlu bir gelişmenin olmadığını söylerken dört katılımcı çekimser kaldı. Diğer yirmi üç katılımcı, etnik temelde farklı toplumsal kesimlerin adalete erişiminde gerçekleşen olumlu gelişmeleri şu şekilde sıraladı: (1) Hak savunuculuğu faaliyetlerindeki artış ve başarı, (2) anadilde savunma hakkı ve tercüman atamaları ve (3) adli yardım hakkı.
“Şehrimizin birkaç kilometre dışında bir kurşun arındırma tesisi yapılmaya başlanmıştı, ruhsat aşamasındayken kamuoyuna yansıdı ve çevreye uzun vadede vereceği zarar gündeme getirilince kent konseyinde, belediye tarafından ruhsat iptal edildi ve mühürlendi. STK’ların bu tür olayları gündeme geçirmesi iyi sonuçlar getirebiliyor.” (E22, Sivil Toplum Temsilcisi, Edirne)
“Kısmi olarak anadilde savunma hakkı verildi. Son yıllarda mülteciler hakkında STK’ların etkisi ile, mültecilerin adalete erişiminde büyük etkileri oldu.” (E16, Avukat, Mardin)
“Özellikle yüksek güvenlik riski kategorisinde değerlendirilen şiddet mağduru kadınların güvenli barınabileceği kadın konukevi, sığınma evleri, alternatif barınma yerlerine ulaştırılmaları, ekonomik yoksunluğu olan kadınların adli yardım süreçlerinin hızla başlatılıyor olması.” (E12, Sivil Toplum Temsilcisi, Batman)
En sık söz edilen olumlu gelişmelerin dışında katılımcıların bahsettiği diğer gelişmeler ve iyi uygulama örnekleri; 6284 sayılı kanun27, Türkiye’nin uluslararası sözleşmelere taraf olması28, etnik temelde farklı toplumsal kesimlerin daha çok görünür olması, İnsan Hakları Eylem Planı, Kamu Denetçiliği Kurumu, kadın sığınma evleri, KADES29 uygulaması ve İşkenceye Sıfır Tolerans Programı oldu.
“Romanların giderek daha fazla görünür olması ve kamu tarafından toplumsal bir grup olarak tanınması muhatap olunan ve tipik istisna halini örnekleyen pratiklerin sayısını ve şiddetini azaltıyor.” (E18, Akademisyen, İstanbul)
“Adalete erişim kapsamında geliştirilen alternatif çözümlerin, sık çalışıp görüştüğüm kadınların mağduru olduğu cinsel suçlarda faille mağdurun yüz yüze gelmesini yasaklayan uluslararası sözleşmelerin uyarlanması.” (E28, Avukat, Tunceli)
6. Beklentiler ve Öneriler
Adalete erişim alanında, özellikle etnik temelde farklı toplumsal kesimler özelinde sahada aktif olan çalışan katılımcılarla yapmış olduğumuz derinlemesine görüşmelerin sonunda kendilerine Türkiye’de adalete erişimin ilerlemesi ve gelişmesi adına ne gibi beklenti ve önerileri olduğu soruldu. Katılımcıların büyük çoğunluğu (1) medyanın cinsiyetçi dili, (2) toplumun kendi hakları özelinde eğitilmesi ve (3) toplumsal cinsiyet eşitliği konularında önerilerde bulundu.
“Çocuklara okullarda haklarına yönelik eğitim verilmeli. Her çocuğa, hakkı ihlal edildiğinde başvuracağı mekanizmalar öğretilmeli. Çocuklar kendisine yönelen şiddet, istismar, taciz gibi durumların suç olduğunu bilmiyor.” (E6, Avukat, Diyarbakır)
“Adalet bakanlığı ve baroların insan hakları çerçevesinde hareket etmeleri gerekiyor. İnsan hakları haritası çıkarılmalı. Hukuki yolların çeşitlendirilmesi gerekiyor, arabuluculuk gibi. Çalışmaların arttırılması, bunun eğitim ve çeşitliliğinin arttırılması lazım. Eğitim sürecinde de baro, adalet bakanlığı ve üniversitelerin ortaklaşa çalışmaları gerekiyor. Hak ihlalleri alanında birimlerin çeşitlendirilmesi, ekonomik güçlerin olması adaletin erişimi için önemli hususlar. (E9, Akademisyen, Diyarbakır)
“Adalete erişim kanallarının daha ivedi, daha şeffaf ve en önemlisi hakkaniyetli sonuçlar doğurmasını bekliyorum. Kitle iletişim araçlarının ise ülkemizde ayrımcılığın, şiddetin mağduru olan kesime daha duyarlı olmasını ve bu fiillerin faillerini özendirecek şeyler üreterek bu durumu daha da beslememelerini öneriyorum.” (E28, Avukat, Tunceli)
“STK’ların ya da devletin kontrolünde birimler tarafından; beyaz masa, valilik, adliye ve adalet bakanlığının bünyesinde, insanlara kurumlara gittiklerinde nasıl hak arayacaklarını, nasıl başvuru yapacaklarını anlatacak bir sistem olabilir. Üniversite, STK ya da devlet kurumlarında yapılabilirse kamuya yararlı olabilir.” (E22, Uzman, Edirne)
Pandemi süreci ile birçok alanda yaşanan dijitalleşmenin bazı gruplar açısından eşitsizliği derinleştirdiğinin altını çizen bir katılımcı gençlerle birebir temas kurarak yapılacak olan çalışmaların önemini vurguladı:
“Toplumsal şiddet eğitimi verip oradan çıkmak yerine daha güçlü yerel çalışmalar gerekiyor. Hala insani temaslar çok önemli, bir insanın sosyalleşmesi ve kat ettiği yol çok önemli bir durum. Bizim ve çalıştığımız gruplar özelinde de durum böyle. Dijital eşitsizlik var, eşit bir durum olmadığından sakıncalı bir durum olabiliyor. Gençler üzerine çalışmak ve onların adalet üzerine yapılan çalışmaları önemli olabilir. Böyle bir lokomotif etkili olacaktır. Hepsi için bir yol öğretmek, bir kanal sağlanıp bir şeylerin öğretilmesi gerekmektedir. Adalete erişim bazında gençlikle çalışmak. Benim de bulabildiğim şeyler kısıtlı, ama başka şeylere bakıldığında klasik şeyler geliyor aklıma farklı iletişim yollarını sağlamakta önemli ama temas ve diyalog çok önemli olacaktır.” (E32, Kamu Çalışanı, İzmir)
Son olarak, bir katılımcı günümüzde medyanın yeni yargı mercii haline gelmesinin altını çizerek, avantajlarının yanında dezavantajlarının da olmasından dolayı sivil toplum kuruluşlarının bu alana müdahil olarak nefret suçu işlenmesinin önüne geçmesi gerektiğini savundu.
“Yeni yargının, medya ve sosyal medya gibi platformlar tarafından dağıtıldığını görüyoruz. Bu yargılamanın doğru olduğunu da düşünmüyorum. Ama sosyal medyanın da başlı başına kendini bir yargı mercii haline getirdiğini de görüyoruz. O yüzden bu anlamda sivil toplumun buradaki platformlarda biraz daha sorumluluk alması, nefret suçunun önüne geçmek için biraz daha profesyonelleşmesi ve bu alana müdahil olması gerektiğini düşünüyorum.” (E8, Uzman, Diyarbakır)
Yapılan derinlemesine görüşmelerde en sık verilen önerileri ve beklentileri aşağıdaki gibi sıralamak mümkün:
(1) Dezavantajlı gruplara yönelik işlenen suçlarda medyanın mağdur suçlayıcı ve ayrımcı dilini değiştirmesi ve medyanın bu yönde eğitilmesi;
(2) Toplumun geneline (özellikle dezavantajlı gruplar, çocuklar, öğrenciler ve adli personeller) haklarını nasıl arayacakları, adli mekanizmaların işleyişi ve nasıl kullanacağına dair eğitim ve bilgi verilmesi;
(3) Yargının toplumsal cinsiyet eşitliği temelinde uygulanmasına özen gösterilmesi, bunun için gerekli eğitim ve bilginin adli personellere sağlanması;
(4) Sivil toplum örgütlerinde ifade özgürlüğü alanlarının genişletilmesi;
(5) İşlenen suçların takibinin geliştirilmesi;
(6) Etnik temelde farklı toplumsal kesimlerin adalete erişimini güçlendirmek adına dil bariyerinin ortadan kaldırılması için çalışmalar yapılması;
(7) Yargı kurumlarının ve medyanın tarafsız ve şeffaf olması;
(8) Medya organları, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler ve kamu kurumlarının etnik temelde farklı toplumsal kesimlerin adalete erişimi önündeki engellerin kaldırılması için iş birliğini arttırmaları;
(9) Arabuluculuk mekanizmalarının çeşitlendirilmesi;
(10) Özellikle gençlerle yapılan birebir farkındalık çalışmalarının yürütülmesi ve çoğaltılması.
9 Yılmaz Sarıer, “Ortaöğretime Giriş Sınavları (OKS-SBS) ve PISA Sonuçları Işığında Eğitimde Fırsat Eşitliğinin Değerlendirilmesi”, MEB, 2009
10 A.g.e.
11 Ulaş Karan, “Görmezlikten Gelinen Eşitsizlik: Türkiye’de Romanların Barınma ve Eğitim Hakkına Erişimi” Uluslararası Azınlık Hakları Grubu (MRG), Sıfır Ayrımcılık Derneği, 2017, https://www.stgm.org.tr/sites/default/files/2020-09/gormezlikten-gelinen-esitsizlik- turkiyede-romanlarin-barinma-ve-egitim-hakkina-erisimi-raporu.pdf
12 A.g.e.
13 A.g.e.
14 Seda Kalem Berk, Türkiye’de “Adalete Erişim” Göstergeler ve Öneriler, Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı, 2011.
15 A.g.e.
16 İdil Işıl Gül ve Ulaş Karan, “Ayrımcılık Yasağı Eğitim Rehberi”, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2011, https://insanhaklarimerkezi.bilgi.edu.tr/media/uploads/2015/02/24/Ayrimcilik_Yasagi_Egitim_Rehberi.pdf
17 Metin Berber ve Burçin Yılmaz Eser, “Türkiye’de Kadın İstihdamı: Ülke ve Bölge Düzeyinde Sektörel Analiz”, İş, Güç Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi, Cilt:10, Sayı:2 , Nisan 2008, ss.1-16.
18 Zekai Özdemir et.al., (2013), Kadın İstihdamı ve Ekonomik Kalkınma: Geçiş Ekonomileri Örneği, ET: 06.06.2014.
19 TÜİK 2014-2019, İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflamasına Göre İşgücü Durumu. URL: http://www.tuik.gov.tr/PreIstatistikTablo.do?istab_id=1138.
21 Travis W. Franklin et. Al., “A Multilevel Analysis of the Vulnerability”, Disorder, and Social Integration Models of Fear of Crime. Soc Just Res. (2008), (21): 204-227.
22 T.C. Adalet Bakanlığı Stratejik Planı 2019-2023. https://sgb.adalet.gov.tr/Resimler/SayfaDokuman/27102020154519Stratejik%20Plan%20(2019-2023)%2023.10.2020.pdf
23 Sosyal Demokrasi Vakfı, Yargı Bağımsızlığı ve Yargıya Güven Araştırma Raporu, 2019.
24 Violations by Article and by State – 1959-2019, European Court of Human Rights, URL: https://www.echr.coe.int/Documents/Stats_violation_1959_2019_ENG.pdf
25 AGİT (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı) Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Bürosu, “Nefret Suçu Yasaları Pratik Kılavuz, 2009”, çev. KAOS Gay ve Lezbiyen Kültürel Araştırmalar ve Dayanışma Derneği, 2016, URL : http://sivildusun.net/wp-content/ uploads/2016/01/Nefret-Su%C3%A7u-Yasalar%C4%B1-Pratik-K%C4%B1lavuz-AG%C4%B0T-Kaos-GL.pdf)
26 A.g.e.
27 6284 Sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun”, İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlüğe girmesinden önce kanunlaşmasına karşın sözleşmenin içeriğiyle paralel olarak gündeme gelmiş ve 2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Halefi olan 4320 sayılı “Ailenin Korunmasına Dair Kanun’a” nazaran pek çok yenilik getirmiştir. Bunlardan en önemlileri kanunun şiddet biçimlerini ısrarlı takip dahil olmak üzere kapsamlı bir biçimde tanımlaması, koruma ve tedbir kararı başvurularında delil aranmaması ve aile birliği dışındaki şiddet uygulayanlara yönelik olarak da kullanılabilmesidir. Bu kanun kadına yönelik erkek şiddeti vakalarında en sık başvurulan hukuki metindir. Kanunun uygulamasından aşağıda “Şiddetten Hayatta Kalan Kadınlar” başlığı altında ayrıntılı şekilde bahsedilecektir.
28 Birleşmiş Milletler Kadına Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesine İlişkin Sözleşme (CEDAW), Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi) (Görüşmenin yapıldığı tarihte Türkiye İstanbul Sözleşmesi’ne halen taraf ülkeydi.)
29 Kadın Destek Uygulaması: Kadınların ve çocukların maruz kaldığı şiddet, taciz gibi eylemleri engellemek adına kullanıcılara sunulmuş resmi bir uygulamadır. Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanmıştır.
Kaynakça
AGİT (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı) Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Bürosu, “Nefret Suçu Yasaları Pratik Kılavuz”, çev. KAOS Gay ve Lezbiyen Kültürel Araştırmalar ve Dayanışma Derneği, 2016.
Berber Metin, Yılmaz Eser Burçin, “Türkiye’de Kadın İstihdamı: Ülke ve Bölge Düzeyinde Sektörel Analiz”, İş, Güç Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi, Cilt:10, Sayı:2, Nisan 2008, ss.1-16.
Franklin Travis W. “A Multilevel Analysis of the Vulnerability”, Disorder, and Social Integration Models of Fear of Crime. Soc Just Res. (2008), (21): 204-227.
Gül İdil Işıl ve Karan Ulaş, “Ayrımcılık Yasağı Eğitim Rehberi”, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2011, https://insanhaklarimerkezi.bilgi.edu.tr/media/uploads/2015/02/24/ Ayrimcilik_Yasagi_Egitim_Rehberi.pdf
Kalem Berk Seda, “Türkiye’de ‘Adalete Erişim’: Göstergeler ve Öneriler”, TESEV Demokratikleşme Programı Siyasa Raporları Serisi, TESEV Yayınları, (2012), İstanbul.
Karan Ulaş, “Görmezlikten Gelinen Eşitsizlik: Türkiye’de Romanların Barınma ve Eğitim Hakkına Erişimi” Uluslararası Azınlık Hakları Grubu (MRG), Sıfır Ayrımcılık Derneği, 2017. https://www.stgm.org.tr/sites/default/files/2020-09/gormezlikten-gelinen-esitsizlik- turkiyede-romanlarin-barinma-ve-egitim-hakkina-erisimi-raporu.pdf
Özdemir Zekai et.al., “Kadın İstihdamı ve Ekonomik Kalkınma: Geçiş Ekonomileri Örneği”, International Conference on Eurasian Economies, 2012.
Sarıer Yılmaz, “Ortaöğretime Giriş Sınavları (OKS-SBS) ve PISA Sonuçları Işığında Eğitimde Fırsat Eşitliğinin Değerlendirilmesi”, MEB, 2009.
Sosyal Demokrasi Vakfı, “Yargı Bağımsızlığı ve Yargıya Güven Araştırma Raporu”, 2019.
Sungurtekin Özkan Meral, “Anayasal Şikayet ve Adalete Erişim”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 16, Özel Sayı 2014, s. 399-410 (Basım Yılı: 2015)
T.C. Adalet Bakanlığı Stratejik Planı 2019-2023, https://sgb.adalet.gov.tr/Resimler/SayfaDokuman/27102020154519Stratejik%20Plan%20(2019-2023)%2023.10.2020.pdf
TRC2 (Diyarbakır-Şanlıurfa) Bölgesi İstihdam ve İşgücü Piyasası Raporu, Karacadağ Kalkınma Ajansı, 2018.
TÜİK 2014-2019, İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflamasına Göre İşgücü Durumu, http://www.tuik.gov.tr/PreIstatistikTablo.do?istab_id=1138.
TÜİK İşgücü İstatistikleri, 2019.
Violations by Article and by State – 1959-2019, European Court of Human Rights, URL: https://www.echr.coe.int/Documents/Stats_violation_1959_2019_ENG.pdf
Atıf Yapılan Mevzuat Listesi
Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, Kanun No: 6284, R.G. 8 Mart 2012, s. 28239.
6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna İlişkin Uygulama Yönetmeliği, R.G. 18 Ocak 2013, s.28532.