Özet Bulgular
Hayattan memnuniyet
Türkiye’den ve Avrupa’dan belirlenen ülkelerdeki katılımcılardan, mevcut hayatlarından ne kadar memnun ve mutlu olduklarını değerlendirmelerini istedik. Bulgularımız, Türkiye’deki katılımcıların hayattan memnuniyet seviyesini, ortalama olarak 5 üzerinden 3 olarak bildirdiğini gösteriyor.
Katılımcılardan ayrıca hayattan memnuniyetlerini ve mutluluklarını etkileyen faktörleri de belirtmelerini istedik. Katılımcıların anlatıları doğrultusunda hayattan memnuniyet ve mutlulukla ilişkili dört faktör tespit ettik: “bireycilik ve istediğini seçme özgürlüğü”, “ailenin ve arkadaşların varlığı”, “ekonomik durum, özellikle kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmek”, ve “iyimser ve gelecek odaklı olmak”. Bu doğrultuda, “aile”, “özgürlük” ve “arkadaşlar” yaşamlarındaki en değerli kavramlar olurken, “din”, “evlilik”, “komşuluk” ve “siyaset” listenin en altında yer aldı.
Avrupa bulgularıysa katılımcıların hayattan memnuniyetlerinin 5 puanlık ölçek üzerinde, “çok” ve “tamamen” düzeyleri arasına denk düşen 4,5 puan olduğunu gösteriyor. Katılımcıların mutlak çoğunluğu “arkadaşları”, hayatta değer verdikleri şeye ilişkin en önemli etken olarak nitelendirdi. Bunu “ileri eğitime”, “keyif ve eğlence” ve “seyahat/hareket özgürlüğü” takip etti. Dört AB ülkesinden katılımcılar arasında hayattan memnuniyeti en az etkileyen faktörler “evlilik” ve “din” oldu.
AB ülkeleri ve Türkiye’den katılımcıları karşılaştıracak olursak, iki taraftaki katılımcıların da arkadaşlığa önem verdikleri dikkat çekiyor. Bununla birlikte Türkiyeli katılımcılar seçim yapma özgürlüğünü önde tutarken, AB ülkelerinden katılımcılar eğitimlerine devam etmeye ve sürekli öğrenmeye, ekonomik güvenceden daha fazla değer veriyor.
Öz algı
Katılımcıların kendilerini en iyi şekilde tanımlayan veya tanıtan kavram ve kimliklere dair öz algılarını anlamak ve analiz etmek için onlara, “Kendinizi nasıl tanımlarsınız?” şeklinde açık uçlu bir soru sorduk. Türkiye’den katılan öğrencilerin büyük çoğunluğu bu soruyu, “açık fikirli’, “saygılı”, “özgür”, “yenilikçi” ve “yardımsever” gibi kişisel özelliklerini tanımlayarak cevaplandırdı. Türkiye’deki öğrencilerin siyasi, etnik veya dini kavramlardan, kimliklerden veya ideolojilerden ziyade günlük hayatlarındaki deneyimlerden ve sosyal çevrelerinden yola çıkarak kendilerini tanıtmaya eğilimli olduklarını görüyoruz. Kısmen, hoşgörülü ve açık fikirli olmaya verdikleri önemle bağlantılı olarak, katılımcılar arasında kendini “dünya vatandaşı” olarak tanımlama eğilimi göze çarpıyor.
Diğer yandan, yalnızca küçük bir grup kendisini “milliyetçi”, “laik”, “muhafazakar”, “liberal” veya “sosyalist” şeklinde siyasi ve dini kavramlarla tanımladı. Düşük siyasi aidiyet düzeyinin yanı sıra milliyetçi eğilimler ve etnik kimlikler de en az bahsedilen özellikler oldu. Küçük bir azınlık kendilerini Türk ve Kürt olarak tanımladı. Bu durum, cinsel yönelim için de geçerli oldu. Sadece birkaç katılımcının kendisini tanıtırken cinsiyet kavramlarını kullandığını gözlemledik.
Türkiye’deki yaşıtlarıyla benzer şekilde, AB’li katılımcıların da çoğu kendilerini milliyetleri ve etnik kökenleri dışında sahip oldukları niteliklerle tanımladılar. Avrupalı öğrencilerin yalnızca küçük bir azınlığı kendilerini ulusal kimlikleriyle (“Belçikalı”) veya kökenleriyle (“Ruandalı”) tanımlarken, biraz daha büyük bir grup da kendilerini “Avrupalı” olarak nitelendirdi. Bunun yanı sıra, AB’li katılımcıların büyük çoğunluğu kendilerini bütüncül ve ilerici olarak tanımlarken, sık sık “açık görüşlü”, “çok kültürlü”, ve “hoşgörülü” gibi ifadeler kullandılar.
Hayatta en çok ve en az değer verilen kavramlar
Derinlemesine görüşmeler sırasında katılımcılardan hayatta en çok değer verdikleri üç şeyi listeden seçmelerini istedik ve Türkiye’den katılımcıların en güçlü değerinin “aile” olduğu bulgusuna ulaştık. Ailenin sunduğu koşulsuz destek ve güvende olma hissiyatının duygusal bağı güçlendirdiği görülüyor.
Aile her ne kadar önemli olsa da, bağımsız bir yaşam sürme isteği, gençlerin en çok değer verdiği ikinci şey oldu. Gençler, “özgürlük duygusuna” ve “bağımsız olarak zaman geçirmeye” önem veriyor. Erasmus öğrencilerinin kültürlerarası deneyimi, farklı bir ülkede yaşarken edindikleri esneklik ve öz yeterlilik sayesinde bu algıya ek bir boyut getiriyor.
“Arkadaşlar ve sosyal çevre” de Türkiye’den katılımcıların değer verdiği şeyler arasında yer alıyor. Katılımcılardan bir dizi aktivite içerisinden düzenli olarak yaptıklarını seçmeleri istendiğinde de bu bulgu kendini gösteriyor. Katılımcıların büyük çoğunluğu arkadaşlarıyla gece dışarı çıkmaktan ve onlarla bir restoranda veya kafede buluşmaktan hoşlanıyor.
Katılımcılara hayatta en çok değer verdikleri şeyleri sorarken, araştırmamız değer vermedikleri veya en az önem verdikleri şeyleri de bulmaya çalıştı. Türkiye’deki katılımcılarda, Erasmus deneyimi fark etmeksizin, dört kavram baskın çıkıyor: “siyaset”, “evlilik”, “din” ve “komşuluk”. AB’de eğitim gören öğrencilerden “hayatlarındaki başlıca problemleri/kaygıları” puanlamaları ve açıklamaları istendiğinde, sonuçlar ağırlıklı olarak kişisel arkadaşlıklar, seyahat özgürlüğü, eğitim ve eğlence üzerine yoğunlaştı. Türkiye’den katılımcılar en önemli değerleri olarak “aile” yanıtını verirken, AB ülkelerinden katılımcıların mutlak çoğunluğu “arkadaşlar” cevabını verdi. Bu durum, hayattaki öncelikler konusunda kayda değer bir kültürel farklılığı ortaya koyuyor. Benzer şekilde, Türkiye’den katılımcılar “özgürlük ve bağımsız zaman geçirebilme” kavramına önem verirken, AB’den katılımcılar ‘’ileri eğitime ve öğrenmeye’’ daha fazla değer veriyorlar. AB’li katılımcıların diğer önemli değerleri arasında eğlence, keyif ve seyahat özgürlüğü yer alıyor. Hayattan memnuniyeti en az etkileyen faktörler “evlilik” ve “din” olarak karşımıza çıkıyor.
Türkiyeli ve AB’li katılımcıların hareketliliğe, bağımsızlığa ve seyahat özgürlüğüne verdikleri önem kayda değer oranda benzerlik gösteriyor. Her iki gruptaki katılımcılar da Avrupa içerisinde serbestçe seyahat edebilmenin, öğrenim görebilmenin ve çalışabilmenin önemini vurguluyorlar. Ayrıca her iki grup da “evlilik” ve “din” kavramlarını en az değer verdikleri şeyler olarak belirtiyorlar.
Siyaset ve sivil katılım algısı
Siyasetin hayattaki yerini daha yakından incelediğimizde, yukarıdaki bölümde de bahsettiğimiz üzere, Türkiyeli katılımcıların siyasette pek faal olmadıklarını görüyoruz. Geçimlerini sağlamak ve iş güvencesi gibi geleceğe ilişkin konularla çok daha meşgul oldukları gözlemleniyor.
Daha önemlisi, katılımcılar siyaseti bir gerilim kaynağı olarak betimliyor ve siyasi farklılıkların sosyal ilişkileri kötü etkileyebileceğini söylüyorlar. Bu da onları, sosyal çevrelerinde siyasi tartışmalara girmeyerek kişisel yaşamlarında ihtilaflardan uzak durmaya yönlendiriyor. Diğer yandan, Türkiyeli katılımcıların yalnızca küçük bir kısmının siyasi parti üyeliklerini dile getirdiğini gözlemledik. Bununla birlikte, siyasetten uzak durmaları ülkelerinde ve yurtdışında gerçekleşen siyasi ve sosyal gelişmelerden habersiz veya bunlara kayıtsız oldukları anlamına da gelmiyor. Zira bu konulara karşı ilgi duyduklarını belirtiyorlar.
Buna karşı olarak, Avrupalı katılımcılarda başta iklim değişikliği ve sosyal adaletle bağlantılı sosyo-politik kavramlar olmak üzere siyaset gündelik konuşmalarda çok daha sık yer alıyor. Toplumsal meselelere eğilen sivil toplum kuruluşlarına katılım AB’den katılımcılar arasında daha yüksek olarak gözlemlenirken, bu katılımcıların “mülteciler”, “iklim” ve diğer sosyo-politik konuları da daha sık dile getirdiği dikkat çekiyor.
Sivil katılım hususundaysa hem Türkiyeli, hem AB’li katılımcılar, oy vermeyi kendilerini ifade etme şekli olarak gördüklerini belirterek, seçimlerde oy verdiklerini ve bunu önemsediklerini ifade ediyorlar.
Farklılıkları hoş görme
Katılımcıların toplumlarındaki farklılıklara dair algılarını ve tutumlarını anlamak ve analiz etmek adına, onlara Türkiye’deki çeşitli etnik ve dini grupların sosyal ve siyasi talep ve tutumlarının yer aldığı bir listedeki maddeleri ne ölçüde kabul edip etmeyeceklerini sorduk. Toplam puanlara bakıldığında, Türkiye’deki katılımcıların büyük çoğunluğunun toplumdaki farklılıkları hoşgörüyle karşıladığı, dini dogmaları ve toplumsal cinsiyet yargılarına ilişkin en geleneksel tutumları benimsemediğini görüyoruz.
Dini geleneklere ve yaşam tarzlarına ilişkin sorularda Türkiyeli katılımcıların büyük çoğunluğu, “Alkol servis eden restoranlara gitmeyi tercih etmiyorum.” ve “Kürtaj yasaklanmalıdır.” gibi yargılara “kesinlikle katılmıyorum” veya “katılmıyorum” yanıtını verdi.
Dini farklılıklara ve toplumsal taleplere gösterilen hoşgörü konusunda yöneltilen sorularda katılımcılar, “Cemevleri ibadethane olarak kabul edilmelidir.” ve “Din dersi zorunlu olmamalıdır.” gibi yargıları da büyük ölçüde desteklediler.
Eşcinselliğe karşı olumsuz tutumlar ve eşcinselliğin toplumun ahlakı üzerindeki etkileri konusunda yöneltilen sorular karşısında Türkiye çapında derinlemesine görüşmelere katılan kişiler, “Eşcinsellik hastalıktır.” yargısına %81,56’lık bir oranla büyük ölçüde katılmıyor. Benzer şekilde, bu görüşmelere katılan tüm katılımcıların %85’inden çoğu, “Eşcinseller toplum ahlakını olumsuz etkiliyor.” yargısına katılmıyorlar.
Katılımcıların kültürlerine ve milletlerine aidiyet ve bağlılık düzeylerini anlamak için katılımcılara, “Milli kültür ve değerlerimize sahip çıkmalı ve onları korumalıyız.” yargısına ne ölçüde katılıp katılmadıklarını sorduk. Türkiyeli katılımcılardan derinlemesine görüşmelere katılanların %74’ü bu yargıya katıldıklarını belirttiler.
Ancak ellerinde olsa başka bir ülke vatandaşı olmayı seçip seçmeyeceklerini sorduğumuzda Türkiyeli katılımcıların yarısı başka bir ülke vatandaşı olmayı seçeceklerini belirtti. Türkiye’de yürütülen derinlemesine görüşmelerde katılımcılar gelecek planlarından, kariyer yollarından ve potansiyel iş fırsatlarından bahsederken bu konuyu sıklıkla dile getirdiler. Fakat Türkiyeli katılımcılardan derinlemesine görüşmeye katılanların nispeten önemli bir kısmının (yaklaşık %22’si), bu ifade hakkında emin olmadıklarının ve bu konuda çekimser kaldıklarını belirttiklerinin altı çizilmelidir.
AB ülkelerinden katılımcılar din ve eşcinsellik konularında sorulara en yüksek düzeyde hoşgörüyle karşılık verdiler. Eşcinsellik ve eşcinselliğin toplumun ahlakı üzerindeki etkileri konusunda yöneltilen sorular karşısında AB’li katılımcıların tümü, “Eşcinsellik hastalıktır.” yargısına hiçbir şekilde katılmadıklarını belirttiler. Aynı doğrultuda, AB’den katılımcılar kendilerini veya dünya görüşlerini tanımlarken sık sık “hoşgörülü” ifadesini kullandılar. Erasmus deneyimi olan AB’den katılımcılarsa yeni bir kültür hakkında bilgi edinmek istediklerinden değişim ülkesi olarak Türkiye’yi seçtiklerini açıklayarak, yüksek oranda kültürel hoşgörü gösterdiler.
Suriyeli mültecilere karşı tutumlar
Katılımcıların farklı etnik ve dini gruplara gösterdiği hoşgörü düzeyini anlamak adına iki soru tipi kullandık. İlk soru tipi, verilen bir yargıya ne ölçüde katılıp katılmadıklarıyla ilgiliyken, ikinci soru tipi, toplumun belirli bir sosyal gruba mensup bir doktor tarafından tedavi edilmekten memnun olup olmayacaklarıydı. Bu iki soru tipine verilen yanıtlar, Türkiye’deki katılımcıların çoğunluğunda Suriyeli mültecilere karşı ciddi bir tahammülsüzlüğün olduğunu gösteriyor.
Saha araştırmasına katılanlardan, derinlemesine görüşmelere dahil olan Türkiyeli katılımcıların %70’i, “Suriyeli mültecilere Türkiye vatandaşı olma hakkı tanınması gerektiğini düşünüyorum.” yargısına katılmıyor. Ayrıca bulgular, katılımcıların %80’inin, “Savaş bittiğinde Suriyeli mülteciler evlerine dönmelidir.” yargısına katıldığını gösteriyor.
AB’den katılımcılar ise Suriyeli mülteciler gibi toplumun belirli kesimlerine karşı çok yüksek düzeyde empati ve hoşgörü gösteriyorlar. Katılımcılar, sivil toplum örgütlerine katılımlarının veya gönüllü çalışmalarının ağırlıklı olarak mültecileri desteklemeyi amaçladığını dile getiriyorlar. Ayrıca birçok AB’li katılımcı, Erasmus deneyimleri boyunca Türkiye’deki kırılgan mülteci topluluklarıyla görüşmelerinin, onlara desteklerinin ve yardımlarının önemli olduğunu belirtti.
Mevcut problemler ve kaygılar
Türkiyeli katılımcıların derinlemesine görüşme ve çevrimiçi anket verileri, ekonomik durumun en sık dile getirilen endişeler ve problemler arasında dikkat çekici şekilde öne çıktığını gösteriyor. En büyük kaygılar, iş fırsatları konusunda güvende hissetmemek veya uzun vadeli işsiz kalma korkusu olarak öne çıkıyor. Türkiyeli katılımcılar arasında en sık görülen ikinci sorun kişisel ve ruhsal nedenlere dayanıyor. Kendileri, gelecekleri ve kariyer seçimi konusunda kararsız kalmak veya hissetmek ve zaman yönetimi konusunda yaşanan sorunlar bunlara örnek teşkil ediyor.
Ülke çapındaki sorunlara veya ülkenin mevcut durumuna ilişkin kaygılar, katılımcıların en az dile getirdiği sorunlar olarak karşımıza çıkıyor. Katılımcıların küçük bir kısmı, sorunlarını ve endişelerini doğrudan Türkiye’nin siyasi ve ekonomik durumuna bağlıyor.
AB’den katılımcılardan AB’nin başlıca problemlerini sıralamalarını istediğimizde, “ekonomi” ilk iki sırada kendine yer bulamıyor. Bunun yerine AB’li katılımcıların çoğunluğu; siyasi bölünmeyi, Brexit’i ve Avrupa’ya yönelik şüpheciliği daha önemli sorunlar olarak nitelendiriyorlar. Benzer şekilde, pek çok AB’li katılımcı; göç, popülizm ve iklim değişikliği konularında da endişelerini ifade ediyorlar.
Türkiye algısı ve başlıca meseleler
Türkiye’den katılımcıların Erasmus deneyimi fark etmeksizin ülkelerine bakış açılarında, hem derinlemesine görüşmelerde, hem anketlerde iki yönlü bir algı ağır basıyor. Bir yandan, ülkelerinin geniş kültürel çeşitliliği ile tarihi unsurlarını, ayrıca misafirperverliğini takdir etmelerinden anlaşıldığı üzere ülkelerine ait hissediyorlar ve Türkiyeli olmakla gurur duyuyorlar. Diğer yandan bu algıları sürekli değişen siyasi, ekonomik ve sosyal gelişmelerden etkileniyor, belirsizlik ve endişe duyguları doğuruyor. Bu katılımcıların ifadelerinde Türkiye algısıyla en sık bağdaştırılan ifadeler “kültür”, “ev”, “millet”, “aile”, “siyaset”, “din”, “kaos” ve “düzensizlik” oldu. Katılımcıların Türkiye’nin başlıca sorunlarına ilişkin verdikleri yanıtlar (1) ekonomi, (2) adalet ve (3) eğitim olarak sıralanırken, hemen arkasından mülteci sorunu ve toplum düzeyinde farklılıklara açık olma dile getiriliyor.
Erasmus deneyimi olan ve olmayan AB’li katılımcılar, Türkiye’nin “kültürel zenginliğinin” ve “Doğu ile Batı arasındaki eşsiz konumu”nun önemini dile getirdiler. Ayrıca Türkiye’nin “ağır bir mülteci yükü altında” olduğunu ve “siyasal istikrarsızlık ve demokrasi yoksunluğu” ile birlikte “savaş ve çatışma riskiyle” karşı karşıya olduğuna da dikkat çektiler. AB’de öğrenim gören birçok öğrenciye göre bu kavramlar “Türkiye”nin tanımlanmasında temel teşkil ediyordu. Görüşmeler süresince bu ifadeler sıklıkla tekrarlandı.
Erasmus dönemlerini Türkiye’de geçirmiş AB’den katılımcıların ise ülkenin kültürel ve sosyo- politik yaklaşımını kapsamlı ve etraflıca açıklayabildikleri göze çarptı. Aynı katılımcılar Türk toplumunu tanımlarken de “kutuplaşma” ve “toplumsal çeşitlilik” ifadelerini kullandılar. Bu durum, Amerika Birleşik Devletleri ile Türkiye’den Avrupa’ya ve Ukrayna’ya uzanan geniş çerçevede orta ve yüksek gelirli Batı ülkelerinde yaygın bir eğilimi yansıtıyor.
Erasmus deneyimi olan ve olmayan AB’den katılımcılar, ulusal ekonominin Türkiye’nin başlıca sorunlarından biri olduğunu dile getirdiler. Erasmus deneyimi olan katılımcıların %56’sı ve Erasmus deneyimi olmayan katılımcıların %34,8’i, ekonominin Türkiye’nin en önemli sorunu olduğunu ifade ediyorlar. Ancak Erasmus deneyimi bulunan katılımcıların %78’ine göre, ülkenin en acil çözüm bekleyen sorunları “Hükümet/Siyaset/Demokrasi” ile ilgili olmaya devam ediyor.
Avrupa algısı ve başlıca meseleler
Çalışmanın Türkiye ayağından çıkan bulgular, özellikle genç kuşağın Avrupa’yla ilişkilendirdiği faydalara bağlı olarak, katılımcıların çoğunun Avrupa ile ilgili olumlu imaja sahip olduğunu ortaya koyuyor. “Özgürlük”, “refah” ve “düzen” olmak üzere üç kavramın Avrupa algısında yaygın olarak dile getirildiği dikkat çekiyor. Özgürlük, ülke sınırları tanımaksızın seyahat edebilmek olarak tanımlanırken, refah daha yüksek yaşam standardıyla ve eğitim kalitesiyle bağdaştırılıyor. Erasmus deneyimi olan Türkiyeli katılımcılar, görüşmelerde, şehir planlaması, mimari, kamu alanlarında kurallara uyulması ve düzenli yaşam tarzı gibi konuları örneklendirerek düzen hususunu özellikle vurguladılar. Vizesiz seyahat imkanı, görüşme yapılan katılımcılar tarafından önemli bir avantaj olarak değerlendiriliyor ve bu konuda Avrupalı yaşıtlarının ayrıcalıklı olduğunu düşünüyorlar. Erasmus deneyimi bulunan Türkiyeli katılımcıların deneyimleri, gittikleri ülkelerde yerel halkla etkileşimlerinin Avrupa algılarını etkilediğini ortaya koyuyor. Bazı katılımcılar, ayrımcılığa ve milliyetçi yaklaşımlara maruz kaldıkları durumlar olduğunu belirterek, “öteki olma” hissinin Avrupa’ya ilişkin olumlu hislerini zayıflattığını ifade ettiler. Bunun yanı sıra, Türkiyeli katılımcılar Avrupa’nın en önemli sorunlarını (1) popülizm ve yabancı düşmanlığı, (2) Avrupa’daki mülteciler, ve (3) Avrupa Birliği içerisindeki bölünmüşlük olarak sıraladılar.
“Avrupa” veya “Avrupalı olmak” konusu sorulduğunda, AB’de öğrenim gören öğrencilerin dile getirdiği hususlar kendi Erasmus deneyimlerinden veya Erasmus’a katılmamış olmalarından bağımsız nitelikteydi. Örneğin AB’den öğrencilerin büyük çoğunluğu şu dört kategoriden birini önemli olarak nitelendirdi: “Sınırsız toplum” (örn. Schengen, vizesiz seyahat, kolay seyahat imkanı), “Ekonomik refah” (örn. zenginlik, inovasyon, euro, ayrıcalık), “Demokrasi” (örn. ifade özgürlüğü, açıklık, hukukun üstünlüğü, çok kültürlü toplum), veya “Birlik” (örn. birliktelik, güç, entegrasyon, barış). Ayrıca Erasmus deneyimi olan ve olmayan tüm Avrupalı katılımcılardan, AB’ye verdikleri önemi 1’den (en düşük) 10’a (en yüksek) kadar puanlamaları istendi. Puanların ortalamasına göre; Erasmus deneyimi olmayan Avrupalı öğrenciler AB’ye 10 üzerinden 7,2 puan verirken, Erasmus deneyimi olan Avrupalı öğrenciler AB’ye 10 üzerinden 8,0 puan verdiler.
Verilen puanlar ve derinlemesine görüşmeler sonucunda, Avrupa Birliği içerisindeki öğrenci topluluğunun AB’yi hala desteklediği ve olumlu yaklaştığı sonucu çıkarılabilir. Benzer şekilde AB dışındaki (mesela Türkiye’de) Erasmus deneyimlerinin AB yanlısı duyguları artırmış olabileceği de öne sürülebilir. Bu hipotez, Erasmus deneyimi olan ve olmayan katılımcı öğrencilerin AB’ye verdikleri önem konusunda gözlenen farka dayanarak oluşturulmuştur.
Erasmus algısı ve yurtdışında yaşam deneyimi
Türkiye’deki katılımcılar Erasmus’u genellikle “seyahat”, “kültürel deneyim”, “yabancı dil öğrenme”, “eğlenme”, “özgürlük” ve “arkadaş edinme” gibi kavramlarla tanımladılar. Erasmus deneyimi olan ve olmayan katılımcılar programı seyahat etmek, eğitim görmek ve bursla yurtdışında yaşamak için mükemmel bir fırsat olarak görüyor. Yurtdışına yaşama deneyimleri aynı zamanda hoşgörüyle bağlantılı olarak “ötekini” ve “yeniyi” öğrenmeye açık olmalarını da etkiledi. Türkiyeli katılımcıların büyük çoğunluğu, Erasmus deneyimlerine dair olumlu görüşlere sahip ve fırsatları olursa programa tekrar katılmak istiyor.
AB’li katılımcıların bulguları da çok benzer doğrultuda. Erasmus deneyimi bulunan AB’li katılımcıların %70,7’si Erasmus deneyiminin beklentilerini “neredeyse karşıladığını” veya “kesinlikle karşıladığını” belirtti. Buradaki son derece olumlu geri bildirimlere sebep olarak “toplumsal açıklık”, “makul fiyatlar”, “misafirperver kültür”, “işlevsel toplu taşıma”, “çeşitlilik” ve “kültürel zenginlikler ve faaliyetler” gösterildi.
Türkiye-AB İlişkileri
Araştırma bulgularımız, Türkiye’nin AB üyeliği konusunda katılımcıların tümünün düşük bir beklenti içinde olduklarını gösteriyor. Online anket katılımcılarının %93’ü, “Türkiye, AB’ye üye olacak mı?” sorusuna “Hayır” yanıtını verdi. Türkiyeli katılımcılarda bu olumsuz yanıt, gittikçe azalan üyelik arzusuna ve Türkiye ile AB’nin farklılaşan çıkarlarına dayanıyor. Bu iki faktörün de ilişkilerin sürüncemede kalmasında rol oynadığı düşünülüyor. Benzer şekilde AB’den katılımcılar da Türkiye’nin AB üyeliğine “bitkinlik”, “demokrasi açığı” ve “her iki tarafta siyasi komplikasyonlar” nedeniyle belirsizlik ve karamsarlıkla bakıyorlar. Dikkat çekici şekilde, Türkiye’de Erasmus yapan Avrupalı katılımcılar, Türkiye-AB ilişkileri konusunda daha karamsar tutum sergiliyor. Bu tutumları kısmen AB ile Türkiye arasındaki karmaşık ve yüksek oranda siyasileştirilmiş, ama bir o kadar da önemli ilişkileri kavramalarından kaynaklanıyor.
Türkiye’den katılımcılar genel anlamda Türkiye-AB ilişkilerine ve yakın gelecekte üyelik sürecine iyimser yaklaşmıyorlar. (Çevrimiçi ankete katılanların %42’si Türkiye-AB ilişkilerinin takip eden beş yıl içerisinde kötüye gideceğini öngörürken, yaklaşık %40’ı ilişkilerin değişmeyeceğini düşünüyor.) Hem bölgesel, hem uluslararası düzeyde kırılgan siyasi zemin ve sürekli değişen dinamikler, ortak bir nokta bulup inişli çıkışlı ilişkileri düzeltmenin önünde engel görülüyor. Bununla birlikte katılımcılar Türkiye’nin AB üyeliğinin ve başta seyahat özgürlüğü (vizesiz seyahat), ekonomik refah ve eğitim fırsatları olmak üzere ikili ilişkilerinin iyileştirilmesinin potansiyel faydalarını da dile getiriyorlar. Özellikle Avrupa’da Erasmus yapan Türkiyeli katılımcılar, eğitim fırsatlarının altını ısrarla çiziyor. AB’den katılımcılar da Türkiye-AB ilişkileri konusunda kötümser bir bakış açısı sergilerlerken, katılımcıların çoğunluğu demokrasi yoksunluğunu ve umutsuzluğu en önemli iki engel olarak dile getiriyorlar.
Bu görüşler Türkiye-AB ilişkilerinin gerçek yüzünü ve Türkiye’nin AB’ye tam üye olmak için yaptığı başvurunun dondurulmuş halini yansıtıyor. Türkiye-AB ilişkilerine kötümser bakışlarına karşın, AB’den katılımcılar Türkiye ve AB arasında kurulacak daha güçlü ve daha kurumsal ilişkilerin pek çok faydasını olacağını da dile getirdiler. Birçok öğrenci göç, terörle mücadele, ticaret, savunma, araştırma, Erasmus ve hareketlilik gibi alanlarda işbirliğinin önemli olacağını belirtti. Bu örnekler, AB’den katılımcıların AB ve Türkiye arasındaki çelişkili ilişkilerin, özellikle de ticaret ve güvenlik gibi temel politika alanlarında daha sağlıklı işbirliği yürütülmesi ihtiyacının bilincinde olduklarını ortaya koyuyor. Verdikleri yanıtlar, AB’nin yavaş yavaş sağcı siyasete kaydığının ve genişleme yorgunluğundan muzdarip olduğunun, buna karşılık Türkiye’de de Kopenhag kriterleri ve AB üyelik süreci beklentileri aksine demokratik reform eksikliği yaşandığının farkında olduklarını da gösteriyor. AB’de öğrenim gören öğrencilerle yapılan görüşmelerde, dondurulmuş katılım sürecinin artık geride bırakılması ve AB ile Türkiye arasında yeni ve farklı ya da eşit bir ortaklığın ön plana alınması yönünde bir anlayış ve istek gözlemlendi.
Gelecekten beklentiler
Araştırmamızda katılımcılardan geleceğe dair en önemli beklentilerini paylaşmalarını istedik. Türkiye’den katılımcıların yanıtlarında, mesleki hedeflere ulaşmak ve ilgi alanlarında çalışma fırsatı bulmak geleceğe dair en önemli beklentiler arasında. Mesleklerinden tam anlamıyla memnun olmak, Erasmus deneyimi olan ve olmayan öğrenciler için oldukça büyük önem arz ediyor. Finansal özgürlüğe kavuşup, maddi sıkıntılar yaşamamak olarak tanımlanan maddi rahatlık da en yaygın beklentilerden biri. Bu katılımcıların yurtdışında yaşamayı veya çalışmayı tercih etmeleri de dikkat çekiyor. Büyük çoğunluğu “daha iyi iş imkanları ve ekonomik şartlar” ve “temel hak ve özgürlüklerin daha iyi sağlanması” gerekçeleriyle bir başka ülkeye taşınmayı düşünüyor.
AB’den katılımcılarsa başta ekonomik istikrar ve iş güvencesi olmak üzere geleceğe dair bir dizi endişe ve görüş dile getiriyorlar. Erasmus deneyimi olan ve olmayan tüm katılımcılar, sosyal adalet, iklim değişikliği ve istikrar ile ilgili bütüncül ve ilerici adımlara yönelik güçlü bir arzu dile getiriyorlar. Erasmus deneyimi olan katılımcılar göç meselelerine ve daha geniş kapsamda mültecilere güçlü bir destek gösterirken, kendi gelecekleri ve refahlarına ilişkin de endişe ifade ediyorlar. Toplumsal konular ve Türkiye-AB ilişkileri konusunda ise AB’den birçok katılımcı, sivil özgürlüklerin ve basın özgürlüğünün olmaması nedeniyle Türkiye’nin geleceğinden endişeli olduklarını dile getirirken, Avrupa genelinde de yükselen popülizm, yabancı düşmanlığı ve bölücü politikalardan duydukları endişeyi ifade ediyorlar.