YAYINLAR    |     RAPOR    |     GENÇLİK ÇALIŞMALARI
İÇİNDEKİLER

Giriş

Bu rapor, Türkiye’de ve seçilen Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde (Almanya, Hollanda, Fransa ve Belçika) üniversite çağındaki gençliğe odaklanan kapsamlı araştırmanın ikinci kısmıdır. ‘Değerler, Etkileşimler ve Beklentiler: Türkiye‘deki Üniversite Gençliğini Anlamak (I)’ başlıklı ilk rapor, araştırma bilgilerini ve Türkiye bulgularının analizini etraflıca açıklamaktadır. Araştırmanın amacı, üniversite çağındaki gençlerin değerleri ve hayattaki öncelikleri üzerinden hayatı algılayışlarını anlamak ve kendi ifadeleriyle kültürel hareketliliğin genç nüfus üzerinde olası etkilerini incelemektir.

Bu rapor, Erasmus öğrenci değişim programlarını Türkiye’de tamamlamış Avrupalı öğrencilerin görüşmelerde verdikleri yanıtları inceliyor. Ayrıca rapor kapsamında kontrol grubu olarak, daha önce öğrenci değişim programına katılmamış Avrupalı öğrencilerle de görüşme sağlandı. Rapor, kişisel görüşlerin önemini ve tekrarlanan noktaları göstermek amacıyla sık sık görüşmelerden alıntılar da sunuyor. Çalışmanın en önemli noktası ise, yaşamdaki bireysel önceliklere, toplumsal katılıma ve kimliğe/aidiyete yönelik soruların yer aldığı bir dizi alt başlık üzerinden katılımcıların kendilerini, toplumları ve kendi öğrenci değişim programı deneyimlerini nasıl algıladıklarının etraflıca araştırılması oldu. Bu analiz ayrıca, Avrupa’nın, Türkiye’nin ve Avrupa Birliği’nin yüzleştiği en zorlayıcı güncel konulara ve siyasi, ekonomik ve sosyal gündem çerçevesinde üniversite öğrencilerinin Türkiye’ye ve Avrupa’ya ilişkin görüşlerinin ve Türkiye- AB ilişkilerine dair algılarının nasıl değiştiğine dair veri sağlıyor. Cevaplar ağırlıklı olarak kişiselleştirilmiş ve yarı yapılandırılmış sorulara ve Erasmus yapmış veya yapmamış öğrencilerle gerçekleştirilen kapsamlı görüşmelere dayanıyor.

Sosyo-Demografik Bilgiler

Raporun ilk bölümünde sosyo-demografik bilgiler ve Almanya, Hollanda, Fransa ve Belçika gibi AB ülkelerinde öğrenim gören ve görüşmelere katılan bütün katılımcıların sosyal ve ekonomik durumları genel kapsamıyla ele alındı. Öncelikle araştırmada kadın ve erkek katılımcı dengesinin sağlandığının altını çizmek isteriz. Katılımcıların en küçüğü 2000, en büyüğü de 1990 yılında doğmuştur. Araştırmaya katılan Avrupalı öğrencilerin çoğunluğu 22 (1998) ile 26 (1994) yaş aralığındadır. Katılımcıların mutlak çoğunluğu ikamet ettikleri ülkelerde (Belçika, Fransa, Almanya ve Hollanda) doğduklarını bildirmişler, yalnızca küçük bir kısmı bir başka ülkede doğduğunu ve/veya bir başka ülkenin (örneğin Kosova, Lübnan, Polonya veya Türkiye) vatandaşı olduğunu söylemiştir.

Katılımcıların büyük çoğunluğu, ücretsiz devlet liselerinden mezun olduğunu ifade ettiler. Dil becerileri konusundaysa, Erasmus değişim programı katılımcılarında kayda değer bir fark gözlemlendi. Geldikleri ülke fark etmeksizin (Belçika, Fransa, Almanya ve Hollanda gibi) katılımcıların çoğunluğunun, herhangi bir öğrenci değişim programına katılmayanlara kıyasla daha yüksek dil becerilerine sahip oldukları görünüyor. Katılımcılar arasındaki bu farklılık, Erasmus deneyiminin katılımcıların dil becerilerinde kayda değer bir fark yarattığını ortaya koymaktadır. Bu durumu Belçika, Fransa, Almanya ve Hollanda’da birçok farklı noktada gözlemledik. Katılımcıların bilgilerine ve yaptığımız derinlemesine görüşmelere istinaden geliştirilen bu hipotez, dil çeşitliliğinin ve farklı kültürlere açık olmanın önemini ortaya koyarak araştırma için önemli bir başlangıç noktası teşkil ediyor. Aynı noktadan hareketle, değişim öğrencilerinin mevcut dil becerilerinden yola çıkılarak, yeni kültürleri ve dilleri keşfetmeye daha yatkın ve istekli oldukları hipotezi üzerinde daha detaylı durmak gerekebilir. Bu hipotez, çoğu ya birden fazla dil bilen, ya da seyahatleri, arkadaşları veya aileleri üzerinden farklı kültürlerle tanışmış olan öğrencilerle yaptığımız görüşmeler sırasında kısmen doğrulanmış bulunuyor. Öğrencilerle yürüttüğümüz görüşmelerde, katılımcılarımızın birçoğunun Türkiye’de geçirdikleri Erasmus dönemleri süresince Türkçe öğrenmeyi denediklerini öğrendik. Aynı öğrenciler daha önce de Arapça ve İspanyolca gibi farklı yabancı dilleri öğrenmeye çalıştıklarını da belirttiler.

Yaşamdaki Öncelikler

Derinlemesine görüşmelerde, katılımcılardan kendi özel hayatlarına ilişkin görüşlerini belirtmelerini istedik. Ayrıca hayatlarından memnuniyet düzeylerini de puanlamalarını rica ettik. Avrupalı katılımcıların mutlak çoğunluğunun hayatlarından ‘çok’ veya ‘tamamen’ memnun olduklarını belirtmeleri , araştırmamız için oldukça anlamlıydı. Erasmus dönemini Türkiye’de geçirmiş lisans ve lisansüstü Avrupalı öğrenciler için de aynı olan bulgular, alt gruplar arasında kayda değer bir fark olmadığını ortaya koydu. Hayattan memnuniyet düzeyleri, tüm Avrupalı katılımcılarla yürütülen yarı yapılandırılmış derinlemesine görüşmelerin bulgularıyla desteklendiğinde daha anlamlı bir hale gelmektedir.

Örneğin, katılımcılardan ‘hayatlarındaki başlıca problemleri/endişeleri’ puanlamalarını ve açıklamalarını istediğimizde, sonuçlar ağırlıklı olarak arkadaşlıklar, seyahat özgürlüğü, eğitim ve eğlence üzerine yoğunlaştı. Bu bulgular belli ölçüde bir iyimserlik yansıtmaktadır.

Bulguların tamamı ise şu şekilde: Katılımcıların mutlak çoğunluğu ‘arkadaşları’, ‘hayatta değer verdikleri’ faktörler arasından en önemlisi olarak nitelendirdi. Bunu ‘ileri eğitim’, ‘keyif ve eğlence’ ve ‘seyahat/hareket özgürlüğü’ takip etti. Dört AB ülkesinden katılımcılar arasında hayattan memnuniyeti en az etkileyen faktörler ‘evlilik’ ve ‘din’ oldu. Dört AB ülkesinden de hem Erasmus’a katılan hem de herhangi bir öğrenci değişim programına katılmayan öğrencilerin tümü ‘evlilik’ ve ‘din’ konularını hayattaki memnuniyetlerini en az etkileyen faktörler olarak belirlediler.

Avrupalı katılımcıların ‘hayatta değer verdikleri’ konular, derinlemesine görüşmelerde verilen yanıtlarla desteklendiğinde daha iyi analiz edilebilir ve anlaşılabilir. Hayat memnuniyetine atfedilen olası anlamları daha iyi algılayabilmek için biz de böyle yaptık. Avrupalı katılımcılardan, ‘kaygılar, ‘problemler’ ve ‘memnuniyet’ üzerine bir dizi yarı yapılandırılmış veya açık uçlu soruya cevap vererek ‘hayattaki başlıca problemlerinden’ bahsetmeleri istendi.

Katılımcıların birçoğu, ‘iklim değişikliği’, ‘toplumsal empati eksikliği’ ve ‘popülizm korkusu’ gibi dolaylı endişe faktörlerini (‘ortak’ endişe faktörleri) sıklıkla dile getirdiler.

Bir Alman katılımcının verdiği şu yanıt, bu duruma güzel bir örnek olabilir:

“Hayattaki önceliklerimi belirlemekte zorlanıyorum. Özellikle tutkularım ve ilgi alanlarım arasında gidip geliyorum. Çok empati kuran bir insanım. Suriyeli arkadaşlarımın içinde bulundukları durumun ciddiyetinin farkındayım. Beni kahreden şeylerden biri de bu. Hayatımdaki problemler ve güçlükler böyle.” Kadın, 26, Erasmus deneyimi var, Almanya

Yukarıdaki alıntı, hayattaki endişeler söz konusu olduğunda güçlü bir toplumsal önceliklendirmeyi (örneğin toplumsal/çevresel meseleler ile etnik hususlar hakkında diğer endişeler) ortaya koyuyor. Birçok Avrupalı öğrencide aynı durum gözlemlenmiştir. Benzer şekilde, AB’de öğrenim gören bir başka öğrenci de ‘küresel ısınma’ ve çevresel problemleri başlıca öncelikleri arasında saydı.

“Evden uzakta olmak sorun olabiliyor. Staj bulamamak da endişe verici. Ama küresel ısınma ve genel anlamda çevresel problemler beni çok kaygılandırıyor, hatta bunlar çok daha önemli.” Kadın, 21, Erasmus deneyimi var, Fransa

Görüşmelerde sıklıkla tekrarlanan bu yanıtlar, ‘iş güvencesi’, ‘zenginlik’ ve ‘ailevi beklentiler’ gibi alışılageldik ve oldukça kişisel endişelerin yerini ortak toplumsal ve varoluşsal endişe faktörlerine bıraktığı post-modern toplumun potansiyel özelliklerini yansıtıyor.

Bu eğilimin bir diğer örneği de, Hollandalı bir katılımcının cevabında görülebilir:

“Hayatımdaki başlıca problemler okul bittikten sonraki kişisel gelişimim ve geleceğim. Ama popülizm ve iklim değişikliği de beni bir o kadar endişelendiriyor çünkü her ikisi de Avrupa’ya ciddi şekilde zarar verebilir.” Kadın, 21, Erasmus deneyimi yok, Hollanda

Öğrenimlerine AB’de devam eden, Erasmus’a gitmiş veya gitmemiş öğrencilerin çoğu, ‘stres’, ‘kararsızlık’ ve ‘bireyler arası iletişim kaygılarından’ da bahsederek, bunları da önemli konular olarak nitelendirdi. Öte yandan ‘zenginlik’, ‘aile’ veya ‘kariyer beklentileri’ sıklıkla alt sıralarda yer aldı. ‘Benim hayattaki başlıca problemlerim ve endişelerim genelde kaygı, stres ve ailem ve arkadaşlarımın refahı ve mutluluğuyla ilgili.’ Kadın, 24, Erasmus deneyimi yok, Hollanda

Bu örneği Erasmus deneyimi olsun olmasın birçok Avrupalı katılımcıda gözlemledik. Bu sonuçları ilk aşamada gözlemlenen ‘yüksek hayat memnuniyeti düzeyi’ ile karşılaştırdığımızda, daha detaylı incelenmesi gereken farklı hipotezler ve tartışma konuları ortaya çıkıyor. İlk olarak bu karşılaştırma, görüşülen tüm katılımcı gruplarında yüksek hayat memnuniyeti düzeyine işaret ediyor. ‘Haksızlığa karşı mücadele’ ve ‘kendi vatandaşları veya farklı kültürler için endişelenmek’ gibi liberal ve ilerici düşüncelerse, katılımcıların çoğunda yaygın. İkincisi, gelişmiş ülkelerde post-modern toplumsal öncelikler (örneğin ortak endişe faktörleri) ile daha yüksek ‘hayat memnuniyeti’ arasında olası bir ilintiyi ortaya koyuyor. Üçüncü olarak, katılımcılarla yürütülen derinlemesine görüşmelerde ‘hareketliliğin’ farklı hallerinin (örneğin ‘seyahat özgürlüğü’, ‘kariyer hareketliliği’ veya ‘farklı bir yerde çalışma özgürlüğü’) hayati öneme sahip olduğu ve yüksek hayat memnuniyetinde önemli bir etken niteliği taşıdığı göze çarpıyor. Görüşülen katılımcıların çoğunluğu, Avrupa Birliği içerisinde özgürce seyahat edebilmenin, öğrenim görebilmenin ve çalışabilmenin öneminin de altını çizdiler. Bir öğrenci bu durumu şöyle açıklıyor:

“Hareketlilik, yer değiştirebilmek ve genel anlamda seyahat edebilmek çok önemli. Tabi güvenlik, barış ve istikrar da önemli. Ama özellikle kariyer inşa etme ve para kazanma özgürlüğü çok önemli.” Kadın, 29, Erasmus deneyimi var, Hollanda

Hareketliliğin hayat memnuniyetinde bir ön koşul olarak vurgulanması, üç nedenden dolayı önem taşıyor. Birincisi, bu vurgu kültürel alışverişin, seyahatin ve bağımsızlığın genç nüfus için ne kadar önemli olduğunun altını çiziyor. İkincisi, Erasmus benzeri sınır ötesi seyahat ve değişim programlarının genç öğrencilerin ruh sağlığı ve hayat memnuniyetleri için ne denli önemli olduğunu da ortaya koyuyor. Son olarak, sınır tanımayan toplum anlayışının ve vizesiz seyahat imkanının genç öğrenciler için önemini gösteriyor.

Bu kısımda elde edilen son bulgu, katılımcıların, yurt dışındaki arkadaşlarıyla sosyal medya bağlantılarına ilişkin yanıtlardan derlendi. Erasmus deneyimi bulunan katılımcıların büyük çoğunluğu, Erasmus dönemleri süresince Türkiye’de edindikleri arkadaşlarıyla hala iletişim halinde olduklarını belirttiler. Buna karşın, Erasmus deneyimi olmayan Avrupalı katılımcıların ancak yarısı yurt dışı seyahatlerinde (mesela tatillerde) edindikleri arkadaşlarıyla hala temasta olduklarını söylediler. Öğrencilerle yürütülen derinlemesine görüşmelerden yola çıkarak birkaç farklı hipotez oluşturulabilir. Bunlardan biri, Erasmus gibi öğrenci değişim programlarının daha güçlü ilişkiler ve arkadaşlıklar kurulmasında etkili bir rol oynaması ve devam eden sosyal medya bağlantılarının bunu desteklemesi ve/veya kolaylaştırmasıdır. Bununla birlikte katılımcılar, sosyal medya bağlantılarının her zaman sürekli görüşme anlamına gelmediğini de belirttiler.

Katılımcıların çoğu, Erasmus programı gibi öğrenci değişim programlarının yeni yakınlaşmalara ve yeni arkadaşlıklara kapı açtığını, bu ilişkilerinse daha sonra sosyal medya üzerinden veya farklı çevrimiçi bağlantılardan sürdürüldüğünü belirtti. Sosyal medya gruplarının ve dijital iletişim forumlarının oluşumunun kültürler arası etkileşimi ve dostlukların sürdürülmesini desteklediği söylenebilir. Bu önemli bir bulgu çünkü sosyal medyanın arkadaşlıkların ve kişisel ilişkilerin yürütülmesinde üstlendiği etkin rol, Erasmus öğrencilerinin bağlantılarını ve arkadaşlıklarını sürdürmelerinde temel yöntemlerden  biri.

“Erasmus döneminde edindiğim neredeyse tüm arkadaşlarım sosyal medya hesaplarımda ekli.” Kadın, 27, Erasmus deneyimi var, Almanya

Sosyal Katılım

Sivil toplum faaliyetlerine katılım ile gönüllülük deneyimleri kapsamında katılımcılara sivil toplum kuruluşlarında (STK) gönüllü olarak aldıkları roller üzerine sorular sorduk. Bu sorunun amacı, günümüz üniversite ortamında öğrencilerin toplumsal katılım düzeylerini daha iyi anlamaktı.

Derinlemesine görüşmelerde, katılımcıların büyük çoğunluğu bir STK’da gönüllü görev aldıklarını belirttiler. Yine derinlemesine görüşmelerde, Erasmus değişim programına katılmış Avrupalı katılımcıların tümü, gönüllü görev yaptıkları STK’nın bir toplumsal/insani amacı temsil ettiğini dile getirdiler. Bununla birlikte, herhangi bir öğrenci değişimi programına katılmamış katılımcıların ancak yarısı gönüllü çalıştıkları STK’ların insani/toplumsal bir amacı olduğunu söyledi.

Erasmus değişim programına katılmış katılımcılar, gönüllü görev aldıkları STK’ları genellikle ‘sosyal’, ‘mültecilerle alakalı’, ‘insani’, ‘aktivist’ ve/veya ‘çevreci’ olarak nitelendiriyor. Ancak herhangi bir değişim programına katılmamış katılımcıların yarısından fazlası gönüllü faaliyetlerini ‘eğitici’, ‘eğlenceli’, ve/veya ‘üniversiteyle ilgili’ ya da ‘sporla alakalı’ olarak nitelendiriyor.

Bu görüşmeler doğrultusunda, öğrenci değişim programları ile farklı kültürlere açık olma arasında kurulacak bir hipotezin, büyük olasılıkla öğrenciler arasında daha yaygın sosyal ve/veya insani faaliyetleri destekleyeceğini düşünebiliriz. Nitekim birçok katılımcının yanıtları da bu eğilimi destekler nitelikte.

Örneğin dört ülkenin tamamında Erasmus deneyimi bulunan Avrupalı katılımcıların çoğunluğu, STK katılımlarının Türkiye’deki deneyimlerinden esinlendiğini veya bununla doğrudan bağlantılı olduğunu belirttiler. Aynı şekilde birçok katılımcı da Türkiye’de karşılaştıkları mülteci sorunlarının ve toplumsal adaletsizlikler ve/veya problemlerin (mülteciler, Kürt sorunu, siyasi sansür ve medya özgürlüğünün kısıtlı olması gibi); görüşlerini, toplumsal katılımlarını veya insani faaliyetlere katılımlarını şekillendirmede rol oynadığını belirtti. Tüm ülkelerde görüştüğümüz AB’li öğrenciler arasında en çok dile getirilen ve konuşulan STK’lar ise ‘Uluslararası Af Örgütü’ ve ‘Kızılhaç’ oldu.

Örneğin bir Fransız katılımcı, ‘Hem Uluslararası Af Örgütü’nde, hem de Kızılhaç’ta çalıştığını’ belirtti. Kadın, 21, Erasmus deneyimi var, Fransa

Fransa, Almanya, Hollanda ve Belçika’dan yine Erasmus deneyimi bulunan diğer katılımcılar da sivil toplum faaliyetlerine katılımlarını anlatırken şu toplumsal faaliyetleri dile getirdi: ‘sosyo- kültürel açıdan imkanları kısıtlı gruplara özel dersler’, ‘imkanları kısıtlı gruplara danışmanlık programları’ ve ‘toplumsal gönüllülük faaliyetleri’, ‘camilerde yoksul kesime yardım’, ‘ekoloji gönüllüleri’, ‘mültecilerin ve dünya açlık programlarının desteklenmesi’, ‘cinsel taciz mağduru çocuklara yardım çalışmaları’, ‘yoksul çocuklara yardım programı’, ‘imkanları kısıtlı gruplara yasal danışmanlık’ ve ‘olumsuz koşullarda yaşayan çocuklara yardım’.

Bir Fransız katılımcı, gönüllü çalışmasını şöyle anlattı: ‘İyi yaşam koşullarına sahip olmayan gruplara, özellikle de mültecilere yardım etmek için gönüllü oldum. Tabi ki bu kararım okuduğum bölümle ve katıldığım değişim programında Türkiye’yle kurduğum ilişkiyle bağlantılıydı.

Türkiye’deyken oradaki mültecilerin durumunu gördüm. Fransa’da da mültecilere destek olmaya gönüllü oldum ve elimden geleni yaptım.’ Erkek, 21, Erasmus deneyimi var, Fransa.

Bu çalışmada öğrencilerle sivil toplum faaliyetlerine katılımlarını görüşürken, seçimlere ve siyasete katılımlarının da sorulmasının ve konuşulmasının araştırma açısından önemli olacağına kanaat getirdik. Örneğin Avrupalı katılımcılara oy kullanma alışkanlıkları sorulduğunda, iki katılımcı hariç tüm katılımcılar geçmiş seçimlerin tümünde ya da birkaçında oy kullandıklarını belirttiler. Tüm katılımcılar oy kullanma haklarının olduğu tüm yerel, ulusal ve Avrupa genelinde seçimlerde oy kullandıklarını dile getirdi. Öğrenci değişim programına katılımdan bağımsız olan bu sonuç, dört Avrupa Birliği ülkesinde de üniversiteli gençlerde oy kullanma eğiliminin güçlü olduğunu ortaya koyuyor. Bu sonuç, yakın tarihte bir seçim düzenlenseydi oy kullanıp kullanmayacaklarını soran ikinci bir dizi soruyla da desteklendi. Tüm Avrupalı katılımcılar bu soruya iki şıktan biriyle yanıt verdi: ‘Oy kullanırdım’ veya ‘Kesinlikle oy kullanırdım’. Oy katılımına ilişkin görüşmelerde Avrupalı katılımcıların büyük çoğunluğu seçimlerde oy kullanmayı ‘demokratik sorumluluklarının ve yükümlülüklerinin yerine getirilmesi yönünden önemli’ olarak nitelendirdiklerini belirtirken, birçoğu da oy kullanmayı ‘değişim ve etki yaratma aracı’ olarak gördüklerini ifade ettiler.

Katılımcılar arasında oy kullanma eğiliminin bu denli yüksek oluşu, şu yanıtla örneklenebilir:

“Oy kullanmak benim hakkım. Ve oy kullanmam hem geleceğim hem kendim için çok önemli. Bunun birçok farklı açıdan önemli olduğunu düşünüyorum. Demokrasilerde oy kullanmak ve bilinçli olmak bizim görevimiz. Verilen oylar ülkede kimin güç sahibi olacağını belirliyor ve birçok kişi bu belirleyici hakka sahip olmak için tarih boyunca büyük uğraşlar verdi. Ben her seçimde oy kullanırım. Bu hafta bir seçim olsaydı, yine oy kullanırdım.” Erkek, 23, Erasmus deneyimi var, Hollanda

Görüşmelerimizde birçok katılımcı tarihte seçme hakkının elde edilmesi için yapılan fedakarlıklara atıfta bulundu ve toplumun iyiliği için oy kullanmanın önemini dile getirdi. Birkaç katılımcı, tarih boyunca bu uğurda sergilenen fedakarlıkların benzersizliğini de ifade etti. Özellikle siyasi bilimler üzerine uzmanlaşmış bazı katılımcılar, bu fedakarlıkların asla unutulmaması gereken önemli bir tarihi hafızayı yansıttığını vurguladı. Tarihte yapılan bu fedakarlıkların, günümüzde genç nesillerin oy kullanmasını ve böylece ifade özgürlüğünden refah politikasına, özel hayatın korunmasından çevre ve tüketici haklarına kadar birçok farklı alanda yasalar ve politikalar üzerinde etkili olmasını sağladığını dile getirdiler. Bazı katılımcılarsa ‘demokrasinin’ ve ‘seçimlerin’ dünya üzerinde çok az sayıda ülkede uygulanan bir ayrıcalık olduğunu belirtti.

Öz Algı, Aidiyet, Hoşgörü

Araştırmamızın ‘Kimlik, aidiyet ve farklı kimliklerle etkileşim’ olgularını ele alan kısmında, Avrupalı katılımcıların tümünden ‘Avrupalı’ veya ‘Türk’ olmanın ne anlama geldiğini etraflıca düşünmelerini istedik. Ayrıca jeokültürel, ekonomik, tarihi ve siyasi nitelikleriyle ‘Türkiye’ ve ‘Avrupa’ hakkındaki görüşlerini de sorduk. Bu sorulara verilen yanıtlar ve dile getirilen konular, geldikleri ülke fark etmeksizin tüm Avrupalı katılımcılar arasında benzerlik gösterdi. ‘Avrupa’ veya ‘Avrupalı olmak’ konusu sorulduğunda, katılımcıların dile getirdiği hususlar kendi Erasmus deneyimlerinden veya Erasmus’a katılmamış olmalarından bağımsız nitelikteydi. Örneğin AB kökenli katılımcıların büyük çoğunluğu şu dört kategoriden birini önemli olarak nitelendirdi: ‘Sınırsız toplum’ (örn. Schengen, vizesiz seyahat, kolay seyahat imkanı), ‘Ekonomik refah’ (örn. zenginlik, inovasyon, Euro, ayrıcalık), ‘Demokrasi’ (örn. ifade özgürlüğü, şeffaflık, hukukun üstünlüğü, çok kültürlü toplum), veya ‘Birlik’ (örn. birliktelik, güç, entegrasyon, barış). Küçük bir grupsa göç bağlamında ‘Brexit’ ve ‘Avrupa Kalesi’ konularında ciddi endişelerini dile getirdi. Avrupa’nın sömürge geçmişi ve tarihteki yanlışları (örneğin nasyonal sosyalizm) konusunda öz eleştiri yapsalar da, büyük çoğunluk çokkültürlü ‘Avrupalılık’ kavramı hakkında olumlu görüş belirtti. Bu görüş genelde fikirler, değerler,  ortak güç ve ortak faydaları temel alıyordu.

Bu eğilimin güzel bir örneği, Alman bir katılımcının cevabında görülebilir:

“Avrupalı olmak demek, düşünce özgürlüğüne sahip olmak demek. Bireye değer verilmesi demek. Demokrasi demek; tarih boyunca birçok ülkenin zorbalara ve aşırı güce karşı güçler dengesi kurabilmesi demek. Avrupa dini inanç özgürlüğü demek, refah demek, işçi hakları demek. Ayrıca ülkeden ülkeye serbestçe seyahat edebildiğimiz ve yerleşebildiğimiz, sınırsız toplumlar demek.” Erkek, 25, Erasmus deneyimi yok, Almanya

Belçikalı bir başka katılımcı ise şöyle yanıt verdi:

“Avrupa’da ifade özgürlüğü, açık fikirlilik ve iyi yaşam standartları var.” Erkek, 26, Erasmus deneyimi yok, Belçika

Aynı şekilde bir Alman katılımcı da ‘Avrupa’yı’ ve ‘Avrupalılığı’ şöyle anlattı:

“Gezilip görülecek birçok güzel yer var. Tabi bir de Avrupa Parlamentosu burada. Genel olarak çokkültürlü ve çok açık görüşlü, modern bir toplum. Avrupa’nın en önemli özelliklerinden biri, vatandaşlık haklarını tanıyor olması denilebilir. Eğer Avrupa vatandaşıysanız, haklarınız güvence altındadır ve size destek sağlanır. Bugün inkar edemeyeceğimiz bazı sorunlarla karşı karşıya olsak da, belli bir ölçüde açık görüşlülük ve hoşgörü mevcut. Hangi dine mensup olursanız olun, nereden gelirseniz gelin, buna dünyanın farklı yerlerinde nadir rastlanır.” Kadın, 22, Erasmus deneyimi yok, Almanya

Fakat günümüz Avrupa’sını anlatan yorumların tamamı olumlu değildi. Bir grup katılımcının düşünceleri, medyanın göç, popülizm, hoşgörüsüzlük ve anti-AB eğilimlere ilişkin endişelerini doğrular nitelikteydi. Örneğin küçük bir grup katılımcı ‘Avrupa’ ve ‘Avrupalılık’ hakkında fikirleri sorulduğunda, biraz daha eleştirel yaklaştı. Erasmus eğitimini Türkiye’de tamamlamış bir Alman katılımcı, kendisine Avrupalılık kavramı sorulduğunda şöyle cevapladı:

“Avrupa’da yaşamak, ayrıcalık demek. Ayrıcalık, ayrıcalık, daha fazla ayrıcalık… Siz sınırların olmadığını zannediyorsunuz ama aslında sınırlar var ve genelde sizden daha azına sahip insanlara, daha yoksul insanlara karşı ayrımcılık yapıyorlar.” Kadın, 26, Erasmus deneyimi var, Almanya

Araştırmanın hedeflerinden biri de ‘aidiyet’ ve ‘kişilik’ gibi kavramları anlamaktı. Bu amaçla, katılımcılara kendilerini nasıl algıladıklarını ve kimliklerini nasıl tanımladıklarını da sorduk.

Erasmus yapmış ya da yapmamış tüm Avrupalı katılımcılarda gözlemlenen ilginç bir nokta, katılımcıların kendi kimliklerini ‘bütüncül’ ve ‘milliyetçi olmayan’ bir yaklaşımla tanımlamaları oldu. ‘Kendilerini’ ve ‘kendi kimliklerini’ nasıl tanımladıkları sorulduğunda, katılımcıların çoğunluğu milliyetçi olmayan değerlerle veya fikirlerle cevapladılar. Beklentinin aksine katılımcılar, etnik kimlik, dini inanç ve/veya milliyete dayalı (Belçikalı, Fransız, Alman veya Hollandalı gibi) ‘geleneksel’ cevaplar vermediler. Katılımcıların mutlak çoğunluğu kendilerini ‘Hollandalı’, ‘Müslüman’ veya ‘Bavyeralı’ gibi milletçi kalıplarla tanımlamak yerine, ‘açık görüşlü’ veya ‘barış savunucusu’ gibi sıfatlarla tanımladılar. Derinlemesine görüşmelere katılan tüm katılımcıların, kendilerini tanımlamak için seçtikleri ifadelerin ya Avrupalı kimlikleriyle, ya da feminizm, ekoloji, barış ve özgürlük gibi siyasi ve ideolojik değerleriyle ilintili olduğunun bilincinde olduklarını gözlemledik. Alman bir katılımcının cevabı bu tür ulusal kimlik dışı betimlemelere güzel bir örnek olabilir:

“Ben açık görüşlü bir insanım. Tüm insanların eşit olduğuna inanıyorum. İnsanları farklı gruplara ayırmayı sevmem. Ben bir dünya vatandaşıyım. Benim milliyetim ya da kimliğim Alman, Türk veya bir başkası değil. Ben her şeyden önce bir insanım.” Kadın, 26, Erasmus deneyimi var, Almanya

Görüşmeler için seçilen ülkelerden gelen tüm Avrupalı katılımcılar kimliklerini tanımlarken ve kendilerini anlatırken milliyetçi olmayan ve bütüncül ifadeler kullandılar. Katılımcıların yalnızca küçük bir kısmı kendilerini ulusal kimlikleriyle (‘Belçikalı’) veya nereden geldikleriyle (‘Ruandalı’) tanımlarken, biraz daha büyük bir grup da kendilerini ‘Avrupalı’ olarak nitelendirdi.

Katılımcıların büyük çoğunluğu aşağıdaki betimlemeleri sıklıkla kullandı:

Katılımcılardan ‘Türkiye’ ve ‘Türk olmak’ kavramları hakkında düşünmelerini istediğimizde cevaplar bu denli tutarlı olmadı. Bu farklılık katılımcıların değişim programındaki deneyimleri, medya takip düzeyleri ve seyahatleri arasındaki farklılıklardan kaynaklanıyor olabilir. Bu noktada Erasmus yapan ve yapmayan öğrencilerin görüşleri kayda değer farklılıklar göstermedi. Derinlemesine görüşmelerimizde de bu gözlemlerin aksine bir durumla karşılaşmadık ve Türkiye’ye ilişkin oldukça geniş yelpazede farklı algılar dile getirildiğini gözlemledik. Cevaplarda tespit edilen bu genel çeşitliliğe karşın, bazı temel benzerlikler de mevcuttu. Bunların en önemlileri, her iki Avrupalı katılımcı grubu tarafından da dile getirilen Türkiye’nin ‘kültürel zenginliği’, ‘Doğu-Batı konumu’, ‘ağır bir mülteci yükü altında oluşu’, ‘siyasi istikrarsızlık ve demokrasi eksikliği, ‘çatışma/ savaş’ ve ‘yemek kültürü ve güzelliği’ oldu. Birçok katılımcıya göre bu kavramlar, Türkiye’nin betimlenmesinde temel teşkil ediyordu. Görüşmeler süresince bu ifadeler sıklıkla tekrarlandı. Bir Belçikalı katılımcı, Türkiye hakkındaki fikirlerini şöyle özetledi:

“Hem coğrafi, hem kültürel olarak Doğu ve Batı arasında yer alan bir ülke. Müslümanlar ama aslında ikinci bir kimlikleri daha var. Asya ve Avrupa kültürlerini aynı potada eritiyorlar.” Kadın, 26, Erasmus deneyimi yok, Belçika                                        

Aynı şekilde Almanya’dan bir katılımcı da şöyle yorumladı: ‘Türkiye Doğu ve Batı’yı birbirine bağlayan eşsiz bir ülke. İnsanları çok sıcakkanlı. Harika ama biraz sağlıksız yemekleri var. Kaotik siyasi ortamı da belirtmek lazım. Kapana kısılmış bir ülke aslında. Çünkü yanı başlarında savaş ve bir sürü mülteci var. Ayrıca vize kısıtlamaları yüzünden Avrupa’ya seyahatleri de sınırlı. Türkiye dünyaya açılan bir köprü.’ Erkek, 28, Erasmus deneyimi var, Almanya

Erasmus deneyimi olan ve olmayan Avrupalı katılımcılarla Türkiye’ye ilişkin görüşlerini konuşurken, birkaç farklılık daha göze çarpıyordu. Örneğin Erasmus dönemlerini Türkiye’de geçirmiş öğrencilerin, ülkenin kültürel ve sosyo-politik yapısına ilişkin daha kapsamlı ve detaylı bilgi sahibi oldukları anlaşılıyordu.

Erasmus deneyimi olan katılımcılar, sık sık Türkiye toplumunda ‘kutuplaşma’ ve ‘toplumsal çeşitlilik’ gibi kavramlardan bahsetti. Bir Fransız katılımcı, Türkiye’nin karmaşık siyasi ve toplumsal yapısını kısaca şöyle açıklıyor:

 

“Bence Türk olmak gururu, vatanseverliği ve bir nebze milliyetçiliği içeriyor. Aynı zamanda değerlerin ve toplumun kutuplaşmasını da temsil ediyor. Mesela Türkiye’de insanlar kültürel ve siyasal olarak, daha doğrusu genel anlamda toplumsal olarak birbirlerinden çok farklılar. Keskin siyasi ayrımlar var ve toplum genelde kutuplaşmış durumda. Tek bir tip Türk insanı yok. Türkiye’de insanlar birbirlerinden çok farklılar. Diğer ülkelerin toplumlarında bu denli farklılıklar yok.” Kadın, 21, Erasmus deneyimi var, Fransa

Türkiye’de Erasmus deneyimi olan Avrupalı katılımcıların Türkiye’nin karmaşık sosyal yapısını etraflıca algılayabilmiş olmaları, araştırma açısından önemli; çünkü bu, öğrenci değişim programının, öğrencilerin Türkiye’ye ilişkin algılarına pozitif etkisini ortaya koyuyor. Buna karşın, Türkiye’de Erasmus deneyimi olmayan Avrupalı katılımcıların bu konudaki yorumları, Türkiye’ye ilişkin daha genel geçer bir yaklaşımı yansıtıyor gibi gözüküyor. Bu yaklaşımsa Avrupa’da Türkiye’ye ilişkin genel medya dilini çok anımsatıyor. Avrupa basını sıradan Avrupalı okuyuculara/izleyicilere hitap edebilmek için, genellikle Türkiye’deki başlıca haberlere ağırlık vermek durumunda kalıyor. Söz konusu başlıca haberler ise Orta Doğu’daki çatışmalar/Suriye meselesi, mülteciler ve basın özgürlüğü/demokrasi olarak sınıflandırılabilir. Fakat, basının doğası gereği zaman ve kapsam kısıtlamaları nedeniyle Türkiye’nin karmaşık sosyal ve siyasi yapısı genellikle göz ardı ediliyor. Mesela Avrupa’da mülteci krizine ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a duyulan basın ilgisi, Türkiye’de yaşanan yeni siyasi ve sosyal değişikliklerin, açmak gerekirse farklı etnik kökenleri bir arada bulunduran toplumsal yapının, yeni siyasi partilerin, azınlık gruplara ilişkin gelişmelerin ve Türkiye’nin laik grupları, dini azınlıkları, agnostikleri ve diğer geleneksel olmayan grupları da kapsayan asıl demografik yapısının basında ikinci planda kalmasına neden olabilir. Bu nedenle Erasmus dönemlerini Türkiye’de geçiren Avrupalı katılımcıların Türkiye’yi, ‘çok seslilik’, ‘kutuplaşma’, ve ‘siyasi farklılıklar’ üzerinde durarak daha karmaşık ve doğru şekilde tanımladıklarını gözlemlemek, araştırmamız açısından oldukça önemliydi.

Erasmus Algısı

‘Erasmus algısını’ inceleyeceğimiz beşinci kısımda, ağırlıklı olarak öğrenimini AB ülkelerinde sürdüren ve Erasmus deneyimi olan öğrencilere, Türkiye’de geçirdikleri Erasmus döneminin beklentilerini karşılayıp, karşılamadığını sorduk. Öğrencilere beklentilerini 1 (minimum) ila 5 (maksimum) arasında puanlaması söylerken, puanlamalarının nedenlerini, ilk baştaki beklentilerini ve Türkiye’de geçirdikleri dönem süresince ve sonrasında karşılaştıkları gerçekleri açık uçlu sorularda ve görüşmelerde dile getirme fırsatını da verdik. AB’de öğrenim gören ve Erasmus deneyimi bulunan kırk bir (41) katılımcıdan yirmi dokuzu (29), Türkiye’de geçirdiği Erasmus deneyiminin beklentilerini ‘neredeyse karşıladığını’ veya ‘kesinlikle karşıladığını’ belirtti.

Buradaki son derece olumlu geri bildirimlere sebep olarak ‘toplumsal açıklık’, ‘makul fiyatlar’, ‘misafirperver kültür’, ‘işlevsel toplu taşıma’, ‘çeşitlilik’ ve ‘kültürel zenginlikler ve faaliyetler’ gösterildi. Erasmus beklentilerinin ‘kısmen karşılandığını’ veya bu konuda ‘kararsız’ olduklarını belirten on iki (12) kişilik azınlık grupsa gerekçelerini ‘cinsiyet ayrımcılığı’, ‘bürokrasi’ ve ‘siyasi problemler ve/veya muhafazakârlık’ olarak ifade ettiler.

Bir Fransız katılımcı, Türkiye’deki deneyimine ilişkin geri bildiriminde şu ifadeleri kullandı:

“Türkiye’deki muhteşem ve doğu esintili kültürel yapı çok çarpıcı. Kurduğum kişisel ilişkilerden muhteşem müziklerine, kültürüne, camilere ve yiyeceklere kadar her şey çok güzel. Türkiye’deki Erasmus deneyimimin benim için genel anlamda çok olumlu ve kayda değer etkileri olduğunu söyleyebilirim. Avrupa’ya, dünyaya ve Türkiye gibi yakın komşularına bakış açımda ciddi ve olumlu değişiklikler yarattı.” Kadın, 21, Erasmus deneyimi var, Fransa

Avrupalı katılımcıların Türkiye’deki kültürel etkileşim ve Erasmus deneyimlerine yönelik olumlu yaklaşımını, bir Alman katılımcı şu ifadelerle dile getirdi:

“Toplumun yurt dışından gelenlere karşı açıklığı çok netti. Türk insanı çok misafirperver. Türkiye’deki Erasmus deneyimim beklentilerimi kesinlikle karşıladı. Ülke tarihi ilginç ve etkileyici. Ayrıca ekonomik açıdan da oldukça uygun ve avantajlıydı.” Kadın, 26, Erasmus deneyimi var, Almanya

Daha önce Erasmus Programına katılmamış Avrupalı öğrencilerden de Erasmus programına katılmanın faydalarını sıralamalarını istedik. Katılımcılardan, Erasmus öğrenci değişim programının avantajları veya dezavantajlarına ilişkin kendi görüşlerini dile getirmelerini bekledik. Bu görüşmeler, otuz dokuz katılımcıdan (39 katılımcı) otuz sekizinin (38 katılımcı) Erasmus öğrenci değişim programını öğrenciler için ‘faydalı’ veya ‘çok faydalı’ olarak nitelendirmesiyle oldukça olumlu geçti1.

1 Avrupalı katılımcı grubunda dört katılımcının Türkiye dışında bir ülkede Erasmus deneyimi bulunduğunun altı çizilmelidir. Görüşmede verilen yanıtların analizinde bu durum dikkate alınmıştır.

Yapılan görüşmelerde, daha önce Erasmus öğrenci değişim programına katılmamış birçok Avrupalı katılımcı programa ilişkin olumlu görüşlerine sebep olarak şunları gösterdi: ‘yeni insanlarla tanışmak’, ‘yeni bakış açıları geliştirmek, ‘kişisel gelişim ve beceriler’, ‘bağımsızlık’, ‘kültürel zenginlik’, ‘dil ve kişiler arası iletişim becerilerini geliştirmek’ ve ‘açık görüşlülük’.

Erasmus programına ilişkin olumlu görüş bildiren katılımcıların mutlak çoğunluğu, görüşlerinin büyük oranda programa katılan arkadaşları veya sınıf arkadaşlarına dayandığını dile getirdiler. Erasmus dönemlerini Türkiye’de geçiren Avrupalı katılımcılar, ülke seçimlerini iki nedenden biriyle açıkladılar. Ya yeni bir kültürle tanışmak istiyorlardı, ya da Türkiye’de yaşamanın maliyeti, Euro para birimini kullanan ülkelere kıyasla avantaj sağlıyordu. Erasmus deneyimlerini Türkiye’de geçirmeyi tercih eden katılımcılar içinde daha küçük bir grupsa, geçmişteki tatillerinin etkisiyle Türkiye’yi tercih ettiklerini belirtti. Birkaç katılımcı da hukuk, uluslararası ilişkiler ve göç konularına ilgilerini dile getirdi. Küçük bir grup ise Türkiye’yi kendi soyağaçlarından (Türk asıllı ebeveynler gibi) ötürü seçtiklerini belirttiler. Büyük çoğunluk ise deneyimlerinin olumlu geçtiğini belirterek, buna sebep olarak ‘açık görüşlülük’, ‘zengin kültürel doku’, ‘yemek’, ‘iklim’ ve ‘dinamik yaşam tarzı’ benzeri kavramları ileri sürdüler. Olumsuz deneyimlerini sorduğumuzda, Türkiye’de Erasmus deneyimi olan birçok katılımcı trafiği ve gürültüyü başlıca problemler olarak nitelendirerek siyasi sorunları ve ekonomik güçlükleri de eklediler. Kadın öğrencilerden küçük bir grup Türkiye’de cinsiyet farklılığının yol açtığı problemleri ve cinsiyet ayrımcılığı ya da tacizi de dile getirdi.

Erasmus deneyimlerini Türkiye’de geçiren katılımcıların büyük çoğunluğu bu deneyimlerini ‘harika’ ya da ‘iyi’ olarak nitelendirdiler. Aynı şekilde her iki cinsiyete mensup öğrenciler de Türkiye’de kaldıkları süre boyunca genel olarak güvende hissettiklerini belirttiler. Örneğin bir Fransız katılımcı şunları dile getirdi:

“Ara sıra kadınlara karşı cinsiyet ayrımcılığını hissettiğim oldu. Türkiye’nin bazı bölgelerinde muhafazakarlık da söz konusu olabiliyor. Ama genel anlamda harika ve kültürel yönden zenginleştirici bir deneyimdi.” Kadın, 21, Erasmus deneyimi var, Fransa

AB-Türkiye İlişkileri ve Türkiye ile Avrupa Arasındaki Başlıca Sorunlar

Bu raporun son kısmındaysa, Avrupalı katılımcıların AB-Türkiye ilişkilerine ve Türkiye ile Avrupa arasındaki başlıca sorunlara yaklaşımlarını ele aldık. Tüm Avrupalı katılımcılardan Türkiye’nin yakın gelecekte AB üyesi olup olamayacağını değerlendirmelerini ve süregelen katılım sürecine ilişkin görüş  belirtmelerini istedik.

Genel olarak Türkiye’de Erasmus deneyimi olmayan Avrupalı katılımcıların çoğunluğu, Türkiye’nin AB’ye gireceğine inanmadıklarını belirttiler. Benzer şekilde, Türkiye’de Erasmus deneyimi olan Avrupalı katılımcıların büyük çoğunluğu da Türkiye’nin gelecekte AB üyesi olmayacağını ifade ettiler.

Bu bulgu büyük önem taşıyor çünkü Türkiye’yi en yakından tanıyan Avrupalı katılımcı grubu, Türkiye’nin AB’ye üyelik ihtimaline oldukça şüpheci ve olumsuz yaklaşıyor. Aynı öğrenci grubu, Türkiye’nin üyelik sürecine dair olumsuz görüşlerine karşın, Türkiye’nin içinde bulunduğu güç duruma karşı da bir o kadar anlayışlıydı. Buradan hareketle, Türkiye’de Erasmus yapan katılımcıların, Türkiye’nin AB ile münasebetine ve dondurulmuş üyelik sürecine ilişkin daha gerçekçi bilgiler edindikleri hipotezi sunulabilir.

Erasmus’a katılan ve katılmayan tüm Avrupalı öğrencilerle yürüttüğümüz tamamlayıcı görüşmeler ve açık uçlu sorularla, aşağıdaki sonuçlara vardık: Öncelikle, neredeyse tüm katılımcılar Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecinin her iki tarafta da bitkinlik ve siyasi pürüzlerle karşılaşıldığını ifade etti.

İkinci olarak, Türkiye’de Erasmus deneyimi olmayan katılımcılar, ağırlıklı olarak Türkiye’nin AB’ye üyeliğinin önündeki asıl engelin ‘demokrasi yetersizliği’ olduğu kanaatindeydi. Türkiye’de Erasmus yapmış katılımcıların görüşleri de demokrasinin önemine değiniyordu ama bu öğrenciler durumu biraz daha incelikli analiz ediyorlardı. Bu öğrenciler ayrıca üyelik sürecinden bahsederken ‘umutsuzluk’, ‘düşük ihtimal’, ‘gerçekçi değil’, ve ‘engel’ gibi ifadeler kullandı. Bu konuda bir Fransız katılımcı şöyle dedi:

“İlk başta bu üyeliği her iki taraf da istiyordu. Ama artık elde yalnızca fırsatçılık kaldığından, bu asla gerçekleşmeyecek. Artık pek bir anlam ifade etmiyor, ama belki başka seçenekler vardır.” Kadın, 21, Erasmus deneyimi yok, Fransa

Bir başka Belçikalı katılımcı da Avrupalı öğrencilerin bu konudaki yaygın görüşlerine tercüman oldu:

“Türkiye’nin bugün AB üyesi olmasının mümkün olduğunu düşünmüyorum. İnsan hakları veya demokrasi olmadan AB’ye girmek zor.” Erkek, 23, Erasmus deneyimi yok, Belçika

Bu görüşler AB-Türkiye ilişkilerinin gerçek yüzünü ve Türkiye’nin AB’ye tam üye olmak için yaptığı başvurunun dondurulmuş halini yansıtmaktadır. Avrupalı katılımcıların çoğunluğu, Türkiye’nin AB üyeliği konusunda pek iyimser olmadıklarını ifade etti. Bununla birlikte, Türkiye ve AB arasında kurulacak daha güçlü ve kalıcı ilişkilerin birçok faydasını da dile getirdiler.

Birçok katılımcı göç, terörle mücadele, ticaret, savunma, araştırma, Erasmus ve hareketlilik gibi alanlarda iş birliğinin önemli olacağını belirtti. Örneğin Almanya’dan bir katılımcı aşağıdaki ifadeleri kullandı:

“AB ve Türkiye arasındaki ilişkiler bugün biraz gergin olabilir. Ama coğrafi konumları itibariyle birbirleriyle etkileşimde bulunmak zorundalar. Aslında AB ve Türkiye ticaret, ulaşım, enerji, mülteciler ve daha birçok alanda oldukça iç içe geçmiş durumda.” Kadın, 26, Erasmus deneyimi yok, Almanya

Avrupalı katılımcıların tümüyle yapılan derinlemesine görüşmelerde, AB-Türkiye ilişkilerinin mevcut durumuna dair bilinçliliğin oldukça yüksek olduğunun da altı çizilmeli. Ancak devletler arası ilişkilerde ve bu ilişkilerin halka açıklanmasında söz konusu gerçekçi ve olumsuz algıya sık rastlanmıyor. Genel kanının aksine, katılımcıların çoğunluğu Türkiye’nin AB üyesi olarak önemini etraflıca kavrayabiliyor ancak Türkiye’nin yakın gelecekte AB üyesi olma ihtimali konusunda iyimser yaklaşmıyor. Bir katılımcı bu konuda aşağıdaki görüşü dile getirdi:

“Mümkün olduğunu düşünmüyorum. İnsan hakları veya demokrasi olmadan AB’ye girmek zor.” Erkek, 22, Erasmus deneyimi yok, Belçika

AB-Türkiye ilişkilerinin mevcut durumunda, katılımcıların bu yaklaşımları olumlu olarak nitelendirilmeli. Bu yaklaşım, katılımcılarımızın süregelen üyelik sürecinde karşılaşılan güçlükler ve istikrarsızlıklara rağmen, Türkiye ile daha olumlu ve derin ilişkiler yürütülmesinin öneminin bilincinde olduklarını ortaya koyuyor. Katılımcılarla yapılan görüşmelerde, duraklatılmış üyelik sürecinin artık geride bırakılması ve AB ile Türkiye arasında yeni ve farklı ya da eşit bir ortaklığın ön plana alınması yönünde bir anlayış ve istek gözlemlendi.

Türkiye’de Erasmus yapmamış Avrupalı katılımcılardan da Türkiye’nin karşı karşıya olduğunu düşündükleri sorunlardan bahsetmelerini istedik. Her öğrenciye, Türkiye için özellikle önemli olduğunu düşündükleri en fazla üç soruna değinme olanağı sunduk. Almanya’dan bir katılımcı, aşağıdaki örneği ortaya koydu:

“Türkiye de dünya üzerindeki tüm diğer ülkeler gibi siyasal, demokratik ve ekonomik sorunların yanı sıra, farklı toplumsal problemlerle de karşı karşıya. Türkiye’deki kutuplaşma ve bölünme endişe verici düzeye ulaştı. Ekonomik sorunlar da artan fiyatlara, işsizlik oranlarına ve döviz kuruna yansıyor. Bazı bölgelerde gittikçe artan hoşgörüsüzlük de Türkiye için sorun teşkil etmeye başladı.” Kadın, 22, Erasmus deneyimi yok, Almanya

Erasmus dönemini Türkiye’de geçirmemiş otuz yedi (37) katılımcının en çok dile getirdiği sorun, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu ‘hükümete ilişkin/siyasal/demokratik’ sorunlar oldu. Bu kategoride ‘demokrasi’, ‘ifade özgürlüğü’, ‘insan hakları’, ve ‘yargının bağımsızlığı’ gibi ifadeler sıklıkla kullanıldı. İkinci sıradaysa ‘ekonomik sorunlar’ (15 katılımcı) yer aldı. Ekonomik sorunlar sıklıkla düşük TL kuruyla ve yaşam standartlarıyla ilişkilendirildi. Sık kullanılan kelimeler arasında ise ‘mali istikrarsızlık’, ‘para birimi’ veya ‘döviz kuru’ göze çarptı. ‘Ekonomik sorunları’, on iki katılımcının (12) belirttiği ‘göç/mülteci’ sorunu izledi. ‘Yolsuzluk’, ‘muhafazakârlık/din’ ve ‘terörizm’ kelimeleri dört (4) katılımcı tarafından kullanıldı. Türkiye’nin en az bahsedilen sorunlarıysa ‘başarısız darbe girişimi’, ‘Kürtler’, ‘çevre/ekoloji’, ve ‘AB ilişkileri’ oldu.

Aynı soruyu Erasmus deneyimi olan gruba yönelttiğimizde de benzer cevaplar aldık. Ancak dikkati çeken bazı farklılıklar vardı. Türkiye’de Erasmus deneyimi olmayan katılımcıların yanıtlarına benzer şekilde, bu grupta da ‘Hükümete İlişkin/Siyasal/Demokratik’ problemler otuz iki (32) katılımcıyla başı çekti. En çok dile getirilen ikinci kategoriyse, Erasmus dönemini Türkiye’de geçirmiş katılımcılarla benzer şekilde ‘Ekonomik’ sorunlar oldu. Görüşmelerde yirmi üç (23) katılımcı bu noktayı dile getirdi.

Türkiye’de Erasmus yapmış ve yapmamış tüm katılımcıların görüşmelerde verdikleri yanıtlar, bu öğrencilerin Türkiye’nin günümüzdeki en büyük sorunlarının hükümete ve siyasi ve ekonomik duruma bağlı olduğuna inandıklarına işaret ediyor. Bu bulgu, Türkiye’ye gelmiş olması veya öğrenci değişim programına katılımı fark etmeksizin AB’de öğrenim gören tüm öğrencilerin, Türkiye’nin güncel sorunlarına ilişkin benzer sonuçlar çıkardıklarını gösteriyor. Türkiye’de Erasmus deneyimi olmayan katılımcıların ‘milliyetçilik’ kavramını neredeyse hiç dile getirmediklerinin de altı çizilmeli. Buna karşın ‘din’ birçok farklı görüşmede söz konusu oldu. Erasmus deneyimi olan (ve Türkiye’yi tanıyan) katılımcılarsa cevaplarında dinden ziyade ‘milliyetçilikten’ daha fazla bahsettiler. Ayrıca ‘eğitim’ ve ‘çevre’ temelli konulardan ‘aşırı nüfus’, ‘şehirleşme’ ve ‘ülke içindeki azınlıklar/Kürt sorunları’ gibi konulara kadar daha geniş yelpazede problemler listelediler. Bu bulgu da Erasmus deneyimi olan Avrupalı katılımcıların Türkiye’yi daha detaylı, daha incelikli ve farklı şekilde analiz ettiğine dair bir önceki bulgumuzu destekliyor. Bu konuda bir örnek, Erasmus dönemini Türkiye’de tamamlamış bir Fransız katılımcının ifadelerinde bulunabilir:

“Bugün Türkiye’nin ve vatandaşlarının karşı karşıya olduğu en büyük üç problem göç, milliyetçilik ve yoksulluktur.” Kadın, 21, Erasmus deneyimi var, Fransa

Türkiye’yle daha yakın teması olan katılımcıların ülkenin sorunlarına daha kapsamlı ve geniş bir pencereden bakması önemli bir bulgu. Buna karşılık diğer katılımcılar, yalnızca ‘hükümete ilişkin/siyasal/demokratik’, ‘ekonomik’ ve ‘göç/mülteci’ sorunlarına odaklanarak, çevre, sosyo- ekonomik eşitsizlikler ve şehirleşme gibi diğer kaygı faktörlerini göz ardı ediyorlar.

Katılımcılardan ayrıca Avrupa’ya dair algılarından bahsetmelerini ve AB’nin güncel sorunlarına ilişkin görüşlerini sıralamalarını ve tartışmalarını istedik. Her katılımcıya, önemli olduğunu düşündüğü en fazla üç soruna değinme olanağı sunuldu. Türkiye’de Erasmus deneyimi olmayan yirmi üç (23) katılımcı, AB’nin en önemli güncel sorununun ‘bölünme/Brexit/Avrupa’ya yönelik şüphecilik’ olduğunu belirtirken, ‘kutuplaşma’, ‘iç bölünme’ ve ‘AB karşıtlığı’ ifadelerini sıklıkla kullandı. Bu başlıkları, her biri on beş (15) katılımcı tarafından dile getirilen üç farklı sorun izledi. Bu üç sorun, ‘popülizm/zenofobi’, ‘göç/mülteci’ ve ‘küresel ısınma/çevre’ oldu.

‘Sosyo-ekonomik’ sorunlar da kayda değer oranda (12 katılımcı) dile getirilenler arasındaydı. Bu kategoride katılımcılar ‘kontrolsüz piyasa’, ‘zayıf istihdam piyasası’, ‘işsizlik’, ve ‘ekonomik kriz’ kavramlarını sık kullandı. ‘Dış ilişkiler’ on defa (10 katılımcı) bir sorun olarak dile getirildi ve ’NATO’, ‘Çin’le rekabet’, ‘AB ordusunun olmaması’ ve ‘ABD ile gerginlik’ gibi kavramlar kullanıldı. ‘Terörizm’ ve ‘lobicilik’, AB için en az dile getirilen sorunlar oldu. Yanıtlardaki bu çeşitlilik, bir Alman katılımcının cevabında görülebilir:

‘Günümüzde AB’nin yüz yüze olduğu başlıca problemler tabi ki öncelikle küresel ısınma, ardından da birçok Avrupalıyı endişelendiren mülteci ve göç sorunu. Popülist eğilimler ve Brexit gibi iç bölünmeler de Avrupa için gerçek ve ciddi birer tehdit oluşturuyor.’ Erkek, 25, Erasmus deneyimi yok, Almanya.

Türkiye’de Erasmus deneyimi olan Avrupalı katılımcılara aynı soruyu sorduğumuzda, yanıtlar daha homojen oldu. Örneğin bu katılımcıların yirmi beşi (25) ‘Popülizm/zenofobiyi’ AB için önemli bir sorun olarak nitelendirirken, yirmi bir (21) katılımcı da ‘Bölünme/Brexit/Avrupa’ya yönelik şüphecilik’ konularını dile getirdi. Bunların ardından en çok dile getirilen sorunsa, ‘Göç/ Mülteci’ problemi oldu. Bu bilgiler ışığında, her iki öğrenci grubunun da ‘Popülizm/zenofobi’   ve ‘Bölünme/Brexit/Avrupa’ya yönelik şüphecilik’ endişelerini paylaştıkları söylenebilir.

Ancak ‘Popülizm/zenofobinin’ bu alt grup tarafından çok daha az (15/25) dile getirildiği de vurgulanmalı. Her iki grubun da AB içi bölünmeler, popülizm ve göç krizini ciddi tehditler olarak algıladıkları açık. Öğrencilerin Türkiye’de geçirdikleri Erasmus deneyiminin, popülizme ve zenofobiye daha fazla ağırlık vermelerine neden olduğu varsayılabilir. Her bir katılımcıyla yürütülen derinlemesine görüşmelere göre, öğrencilerin Türkiye’de karşılaştıkları kültürel etkileşimin zenofobiyi daha somut algılamalarına yardımcı olduğu hipotezi öne sürülebilir. Aynı şekilde Türkiye’de Erasmus yapan katılımcılar, AB ülkelerindeki ve Türkiye’deki popülizm akımlarını eş zamanlı karşılaştırabileceklerinden, popülizmi daha büyük bir tehdit olarak algılıyor olabilirler.

Ayrıca Türkiye’de Erasmus deneyimi olan ve olmayan tüm Avrupalı katılımcılardan, AB’ye verdikleri önemi 1’den (en düşük) 10’a (en yüksek) kadar puanlamalarını istedik. Puanların ortalamasına göre; Türkiye’de Erasmus deneyimi olmayan Avrupalı öğrenciler AB’ye 10 üzerinden 7,2 puan verirken, Türkiye’de Erasmus deneyimi olan Avrupalı öğrenciler AB’ye 10 üzerinden 8,0 puan verdiler. Verilen puanlar ve derinlemesine görüşmelerdeki cevaplara göre, Avrupa Birliği içerisindeki öğrenci topluluğunun AB’yi hala desteklediği ve olumlu yaklaştığı sonucu çıkarılabilir. Benzer şekilde AB dışındaki (mesela Türkiye’de) Erasmus deneyimlerinin AB yanlısı duyguları artırmış olabileceği de öne sürülebilir. Bu hipotez, her iki grubun AB’ye verdikleri önem konusunda gözlenen farka dayanarak oluşturulmuştur.

Avrupalı katılımcılara, diğer AB vatandaşlarının AB’yi nasıl puanlayacaklarını sorduğumuzdaysa, çok daha düşük sonuçlar aldık. Türkiye’de Erasmus deneyimi olmayan Avrupalı katılımcılar, diğer AB vatandaşlarının AB’ye 10 üzerinden 5,5 puan vereceklerini öngördüler. Benzer doğrultuda, Türkiye’de Erasmus deneyimi olan Avrupalı katılımcılar da, diğer AB vatandaşlarının AB’ye 10 üzerinden 6,5 puan vereceklerini öngördüler. Öğrencilerle yürütülen derinlemesine görüşmelerde, öğrenci değişim programı deneyimleri fark etmeksizin tüm Avrupalı katılımcıların AB projesine bir dereceye kadar önem verdiği gözlemlendi. Örneğin, AB’ye en düşük puanı veren (2 veya 1 puan veren) katılımcıların puanlamalarının yanında şu açıklamalar yer alıyordu:  ‘AB’nin ne işe yaradığı hakkında hiçbir fikrim yok’ ve ‘AB’nin tam olarak ne olduğunu bilmiyorum.’ Neredeyse hiçbir görüşmede doğrudan ya da rasyonel tercih eleştirisi bulunmadığı, bunun yerine, eleştiriler bilgi yoksunluğuna ya da güncelliğe dayandığı için bu husus önem taşıyor. ‘Jenerasyon farkını’ ve ‘Kuzey ile Güney Avrupa arasındaki bölünmüşlüğü’ temel problemler olarak nitelendirenler de oldu. Ancak AB’ye ilişkin yanıtların çoğunluğu olumluydu ve AB’nin ‘barış ve istikrar’, ‘ekonomik faydalar’, ‘seyahat özgürlüğü’, ‘güvenlik’, ve ‘tek para birimi’ gibi özelliklerini vurguladılar.

Detaylar

×
PREVIOUS
NEXT